Rengi atmış dudaklarımla son kez buluşmayı bekleyen, yorgun bir izmarit gibi hasretin. Parmaklarımı yakınca farkına varırım tenime yapışmış ateşinin. İstesem ayaklarımın dibine atar, ezerim seni diyorum...O an kendimi kaybediyorum. Umudumu kesiyorum, sık sık umudumu ! Sonra aklıma geliyor, en büyük ve en görkemli mağaraların, dışarıya vuran bir küçük ışık hüzmesinin peşinden gidilerek keşfedildiği. Ben ömrümü sendeki o küçük ışığın yoluna adadım. Görsem , tırnaklarımla kazıyıp seni, keşfederim. Yeni bir kıta gibi, yeni bir mevsim gibi, kumlarına daha önce hiç kimsenin ayak basmadığı kimsesiz bir sahil gibi. Sahilleri dalgaların sancıları doğurur ve ıssız her adamın amaçsız adımları, sonunda parmak uçlarına vuran kararlı dalgaların önünde durur. Misak - ı millisidir sahiller aşıkların. Kuzeyde, batıda ve güneyde. Üç tarafı ifade edilemeyen hasretlerle çevrili, kaç hektar özlem , kaç hektar çaresizlik... Kokun orada işte, uzaklarda bir d...
Sonra bir şey oldu ve ben yazmaya başladım...