Neden bilmiyorum, dünyayı uzun bir süre terketmek istiyorum.
İçimde halkasını arayan bir Satürn var. Şimdilik dimdik ayaktayım evet ama sen bilmiyorsun , ikinci katı atılan ama temeli unutulan bir betonarmeyim. Her an kendime çökebilirim. Bununla birlikte tam ortasındayım sanırım yaşamın, hayatın tam ortasında, o kadarcık yaşarsak yani yirmi birinci yüzyılda...
Yine de tam bir ortaçağ Avrupası halim, içimde giyotine gönderilen masum anılar var. Tanrı 'nın adını öğrendiğimden beri emirler ve yasaklar . Acaba diyorum, elmanın da yasağı mı olur diye itiraz etmediği için mi Adem, bugün hâlâ sayısız günahların bedelini ödüyoruz.
Aslına bakarsan öykü yazmak istiyorum bu akşam , içince buruk vedaların olduğu. Ama kalemim kaçıyor nemli kirpiklerimin gölgesine sığınmış gözyaşlarımdan. Bir korkağım, annesinin eteklerine sığınan. Oradan başımı kaldırıp bana gülmeyeceklerinden emin olursam, sihirbaz olmak istiyorum, bir şeyleri kaybetmek en azından... Ama yine de kendimden ve meçhul istikbalimden başkasını kaybedemiyorum. Ben değerli bir şeyi kaybetmek isterdim oysa. Önümüz kış,mesela yünü kırkılmamış yağız bir koyunu, sönmüş memelerinden süt fışkıran Afrikalı bir anneyi, lösemiyi yenmiş kara gözlü bir çocuğu kaybetmek isterdim. Daha güzel bir dünyaya çıkararak onları, kalın kırmızı perdenin arkasında iyi insanların yaşadığı o yemyeşil düzlüğe. Öyle ödüllendirirdim. Orada hepimize yetecek kadar temiz su, yüzlerimizi her gün güldürecek neşeli insanlar olurdu. Dertlerimizi anlattığımız ayna yüzlü nehirler, gözlerinde vurgun yediğimiz aşklarımız olurdu.
Neden bilmiyorum, konuştuğum bu dili de uzun bir süre konuşmak istemiyorum. İçimde dünya dışı akıllı canlısını arayan filolojik bir his var. Artık insanlar gönülden bir sevgi değil dilden bir saygı bekliyorlar. Sevgiden vazgeçmiş bir topluma artık ne verebilir ki kitaplar. Denizi sevmeyen, toprağı sevmeyen, Allah'ı, insanı nasıl sever. Ağaca saygı duymayan sana nasıl duyar. Göçmen kuşlara bakarak dalıp, onlarla bir süre uçmayan, bir birine naz yapan yıldızlara hayret etmeyen aşktan nasıl bahseder. Gariban çocukların tertemiz hayallerine hayasızca beton döken ve bunun adına otel diyenler bir toplumun geleceğinden nasıl bahseder. Umutları ucuza rezerve edilen ve sokak aralarında haplanan bu çocuklar sporu nasıl sever !
Ve şairin dediği gibi "nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa ? "
MUSTAFA KEMAL YAVUZ
15.09.2017
Yorumlar
Yorum Gönder