Yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinin, gözümüze en çok sokulan kavramı da "mutluluk" oldu. Şarkılarda, sözlerde, akıl vermelerde. Varılması gereken zorunlu bir hedef gibi pazarlanıyor yirmi beş yıldır.
Ürünün adı ve satıldığı mecra önemli değil, tesadüfen denk geldiğimiz bir radyo frekansından satılan bilmem ne yağının, bilmem ne boynuzunun ne idiğü belirsiz kreminin vadettigi duygunun çıktığı kapı belli artık. En kurumsalından, en ilkeline, şirketlerin üzerimize tüm iyi niyetleri ile abandığı bu soyut tecavüzün adı mutluluk.
Kapitalizm, insanların satın alma güdülerini harekete geçiren ana dürtünün "mutluluk " olduğunu keşfettiğinden beri,her şirket sattığı ürünün acayip bir mutluluk duygusu vereceğini vadediyor. Her yer gülen suratlarla dolu. Herkes satın aldığı biricik ürününün yanına kıvrılmış,mutluluktan ölmek üzere.Bu sarhoşluğu deneyimlememiz için bir tık uzaktalar.Eskiden insanlar kıyıda köşede neyi varsa denkleştirir ev alırdı. Şimdi 4+1 mutluluk alıyorlar. Çocukken gazoz kapaklarını biriktirir mutlu olurduk ama yaşadığımız güzel şeyin adını bilmez, sadece oynar ve gülerdik. Şimdi insanlar mutluluğa kapak açıyorlar, mutluluğu ısırıyorlar...
Evlenmiyorlar meselâ, mutluluğa adım atıyorlar. Mutluluğu pişiriyor, mutlulukla kepekten kurtarıyorlar saçlarını. Bizden mutlu olmamızı istiyor herkes. Maaşımızı o bankadan alırsak mutlu bir emekli, krediyi şu bankadan çekersek mutlu bir çiftçi, balımızı şu markadan alırsak mutlu bir yiyici...
Yirmi birinci yüzyıl insanının zayıf tarafı keşfedildi: MUTSUZLUK
Ve kolları uzun kurnaz bir boksör gibi aynı yere direk vuruşlarla çalışıyor kapitalizm. Vurdukça incelen deri, bir kaç raund sonra patlıyor. Sonra işe psikoloji, eczacılık gibi mutsuzluğu sizin adınıza yeniden tanımlayan medikal sektörler katılıyor. Azıcık iyileşmeye görün, sizi mutlu etmek için sıraya dizilmiş binlerce ürün ve şirket, daha kapıdayken sizi karşılıyor. Peki neden hâlâ herkes mutsuz?
Günün sonunda ellerinizi ceplerinize koyup iki adım geriye çekilerek şöyle bir genel tabloyu izlediğinizde, kimsenin mutluluk seviyesinin birbirinden farklı olmadığını,hatta genelde daha az şeye sahip olmanın daha fazla mutlu ettiğini görüyorsunuz.
Sanırım biz toplum olarak batıya yüzümüzü dönerken çok önemli bir şeyi ıskaladık. Bireysel ve özgür düşünme seçeneğimizi dinsel bağnazlığın elinden kurtarıp global tacirlerin dar dünyalarına emanet ettik. Doğa, sanat ve maneviyat zevkinden yoksun,toplumsal gerçeklerimizi ve geleneklerimizi,sanki gelişimin önünde duran demode ve ayıp bir hatıraymışcasına,arka bahçemizin nemli duvarlarına lanetli bir tablo gibi astık. Hergün kalkıp eski bir dosta selam verir gibi baktık ama bir gün de bir bezle silip almak gelmedi aklımıza pasını rengi atan camından.Oysa bu mutsuz yığınların ilacı on yıllardır bu duvarlara asılan geçmişimizdi. Yüz çevirdiğimiz edebiyat,güzel sanatlar,doğa,deniz,dere, tasavvuf,ince zevkler, becerikli insanlar,sevgi,rıza...
Şimdi fizyolojik olarak mutluluğu reddeden bünyeleri armağan etti bize zaman. Yakın bir gelecekte yaşamaya devam edebilmek için gerekirse dişlerimizle asılıp her bir tabloyu yerinden tek tek indireceğiz.Akıllandığı için değil insan, yine ses tonunu iyi ayarlamış ve empati yapabilen iyi bir satıcının, bizi mutluluğun o duvardaki eski tablolarda olduğuna ikna ettiği için.
Sonra anlayacağız ki benim mutsuz olma hakkım da var kardeşim! Deniz kıyısında gözlerimi uzaklara dikip kısarak, ana avrat sövme hakkım da var. Bu yüzyılda insan varoluşunun anlam temelini, mutluluğun üzerine kurdular. Bunu kesinlikle reddediyorum. Hayatın amacı mutlu olmak değil huzur bulmaktır. Huzuru bazen mutlulukta bazen mutsuzlukta, bazen varda bazen yokta bulursun. Huzur iki rekat namazda da bulunabilir bedava, huzur bazen iki kadeh rakıdadır meselâ.Huzur iyi huylu bir komşudur,çocuktur,büyüktür, günaydındır,bizimdir huzur. Hayırlı akrabadır,idare etmektir, mahalledir huzur.Huzur kaçmaktır mahalleden bazen.Huzur dayatılmaz.Huzur,bireysel iradelerimizi kullanarak mutluluk üzerinde tahakküm kurduğumuz en büyük gücümüzdür. Kendi kararlarını alabilmek ve başkalarının kararlarına saygı duyabilmek, alkışlayabilmektir huzur. Huzur barıştır, affetmektir,bir bilene danışabilmektir.
Mutluluk hizmet değildir ve parayla satın alınmaz. Amaçları huzurlu olmak olanların mutlulukla işleri olmaz. Onlar huzuru tercih ederken,sonucunda mutsuz olmak için bile bir miktar para verebilirler. Benim ille de mutlu olmaya itirazım var arkadaş. Maneviyat ve sanat, cehaletin çirkin kellesini fidan vermeden kesen asil bir kılıçtır. Doğaya ve hayvanlara merhamet etmek asıl, kalpleri yumuşatır. Yıllardır arka bahçelerimizin nemli duvarlarında gün ışığı arayan tabloları,indirip yüzleşmeye karar verdim.
MUSTAFA KEMAL YAVUZ
02.03.2017
MUSTAFA KEMAL YAVUZ
02.03.2017
Yorumlar
Yorum Gönder