Okuldu, sınavdı, işti derken yaş hafiften kemâle dayandı, yirmi yedi oldu.İki bin dokuz yılının Ağustos ayında vatanî görevimi yapmak üzere Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından orduya alındım. Alındım derken işte, elimde Dyo boya reklamlı, orta boy bir valiz ile nizamiyeden giriş yaptım. Askerliğini yapan abiler ve arkadaşlardan aldığım tüyo üzerine, mantığımı Gaziantep 5. Zırhlı Tugay 'ının büyük sürgülü kapısının ardında bırakıp beş ay beş günlük kısa ama hızlı askerlik macerama, ürkek bir adım attım.
Herkes yeşiller içinde. Karıncalar gibi bir yerlere koşturuyor. Çok kalabalık, ama bu kalabalığa imkan vermeyen gizli bir düzen var. Acemi askerim, bir an önce bölüğümü bulmaya çalışıyorum. Elimdeki kağıtta TOW Bölüğü yazıyor. Önüme gelene bölüğümün yerini soruyorum. Bu kadar acele etmeme gerek olmadığını, bölükte bensiz de bir şekilde işlerin yürüyebileceğini henüz idrak edemiyorum. Kağıdımı okuyan bazı erler ve komutanlar "Allah Allah" bilemedim der gibi başlarını salladılar . "Tow ne ya"dedi biri. "Toptur o" dedi diğeri. Kendi aralarında bir süre tartıştılar. Nihayetinde komutanın biri "gözüm, yok öyle bişey, Topçu birliğidir o , W harfini yanlışlıkla yazmışlardır" deyip beni Topçu birliğine gönderdi. Ben de hak verdim. Ne lan burası Amerikan Piyade Okulu mu? Ne işi var "W" harfinin bölükte? Beni dışarıdan bakınca diğer askerlerden pek de bir farkı olmayan ama kendilerine topçu diyen, çok kalabalık bir insan gurubunun arasına yolladılar. Koğuşa ilk girdiğimde orayı komutanların çocukları için yapılmış bir yüzme havuzu sandım. Abartısız bir metre su var yerde. İki asker ellerinde çek paslar bellerine kadar suyun içindeler. Beni getiren askere sordum ne oldu kardeşim, boru felan mı patladı diye. Yüzüme bakıp güldü, "yok abi" dedi, "usta askerler su bastı koğuşa, acemilere ızdırap oluyorlar." O an tansiyonum yükseldi yemin ederim. Lan bize de yaptırırlar mı böyle şeyler. Vallahi kurşun atmadan öbür günü ishalden ölür insan, o kadar suyun içinde durulur mu.
Sonraki zamanlarda askerde ızdırap üzerine çok fazla deyim, içinde ızdırabın olduğu geniş bir küfür menüsu ile tanıştım. Gel gör ki hiç bir yerde kaydım yok, bu bölükte beklenmeyen adamım. Topçu bölüğünden değilim. Az sonra TOW 'un bir tanksavar silahı olduğu, bu isimde bir bölük bulunduğunu öğrendik. Apar topar bölüğüme gittim. Kimse kimseyi çiçekle felan karşılamıyor. Ama çocuklar daha janti. Bölüğün toplam nüfusu yirmi sekiz kişi. Bildiğin aile ortamı. Çocuklar çok nazik karşıladılar. Trabzon Beşikdüzü'lü bir asker çok ilgilendi.
Daha kamuflajlarimiz da( askeri giysi) verilmemiş. Sivil kıyafetlerle ortalıkta kara kedi gibi dolanıyoruz, misafir modundayız. Derken nöbetçi asker geldi, "abi yeni gelen kısa dönem askerleri komutan çağrıyor" dedi. Komutanın yanına vardık, ip gibi dizildik. Atmosfer anlatılacak gibi değil. Yoğun stres altındayım. Komutan Hoşgeldiniz dedikten sonra nereli ve hangi okullardan mezun olduğumuzu sordu. Bulundugumuz yerin neresi olduğu hakkında kısa ve etkili bir konuşma yaptı. Bakışlarımla toprağı delecegim, kendimi sıkmaktan g*tüm çatlayacak, öyle sıkıyorum kendimi. Komutan bizi getiren askere, bunları al götür biraz mıntıka yapsınlar dedi. Tam döndük gidiyoruz. Komutan seslendi. “Emredersiniz diyeceksiniz oğlum!”
- Emredersiniz komutanım!
Mıntıka ismini daha önce bir yerlerden hatırlıyorum. Üniversite mezunuyuz ya, hemen mürekkep kokan bir iş kitlediler diye içimden geçirdim. Öyle enteresan bir yer ki, insan içinden birşey geçirmeye korkuyor. Askere dedim ki, kardeşim ben tam hatırlayamadım bu mıntıkanın nasıl yapıldığını. Sen bize bir yardımcı olur , gösterir misin. Dedi ki "abi neyini göstereyim. Buradaki izmarit ve çöpleri toplayacaksınız." Dedim ki yok yani, hani kendi alanımızı bilelim. Hudutlarımızın dışına çıkmayalım. Neticede bizim izmaritlerimiz, milliyetçi insanlarız...
Çabuk adapte olduk askerliğe.İlk ayı atlattık. Denetleme haberi gelene kadar her şey çok güzeldi.
Kamuflajlarımız hariç . Aynanın karşısına geçtim. Tipim kaymış. Paçalar şalvar gibi, kamuflajın üstü dizlerime kadar uzanıyor.Ameleden halliceyim. Hiç yakışmamış . Uzun dönem usta askerlerin elbiselerine bakıyorum, çocuklar Fashion TV den çıkmış gibiler. Paçalar, kollar, bedenleri saran nano teknoloji yeşiller. Sanki terzide özel diktirmişler. Hemen yanlarına gittim, oğlum sizin kamuflajlar kitap gibi.Bir de şu bizimkilere bakın. Mantar başlı Japon askeri gibiyiz dedim. Abi sıkıntı yok dedi asker. Yukarıda Terzi Salman var. Bizim bölüğün terzisi. Ona bir harçlık atın hallediversin. Hepimiz ona yaptırdık malzemeyi. Bizim yirmi sekiz kişilik bölüğün terzisi mi var lan? Çok iyi yaa dedim. Güldü,abi burası TOW Bölüğü, buraya sosyete bölüğü derler dedi.
Akşam iştimadan sonra hemen terzi Selman' in yanına çıktık. Selam verdik. Bir yığın kumaş parçasının arasından, küçük koyu kahverengi gözleri ile Salman bize baktı.Kara kalın kaşlarını büküp gülümsedi, vaziyeti hemen anladı. “Abi siz merak etmeyin,vallah ben sirim pit yapacağım” dedi. Ben tam anlamadım ama Salman'a beşer lira fişekledik. On dakika sonra aynanın karşında kendimize bakmaya doyamıyoruz. Dar, kalem gibi paçalar, kemer hizasında pileler, vurgulanan göğüs kafesleri, Allah Allah... Sanki Ardahanlı terzi Salman değil Piacenza'lı Giorgio Armani. Salman 'a dualar ettik, öptük makas aldık. Bizim yürüyüşümüz değişti tabi. Yürürken hafif bir darlık, inceden bir araya kaçmalar var ama, o kadarı olur yani, burası da ana kucağı değil asker ocağı.
Bir kaç gün tüm askeriyeye havamızı attık, hangi bölüğün mensubu olduğumuzu jilet gibi tipimizle belli ettik. Derken kulağımıza bir haber çalındı “denetleme var” diye. Nedir lan bu denetleme. Askeriyenin güzelim havası değişti birden.Askerlik bitene kadar sadece adını duyarız, kendini hâyâl ederiz diye düşündüğümüz Tugay komutanı Şendoğan Paşa, bizzat eğitimleri yerinde görmeye geliyor, yanı başımda atışlarıma, koşularıma bakıyor. Bir hummalı hazırlık başladı yarabbim canımız çıkıyor.
O sıra yeni bir bölük komutanı geldi. Serkan yüzbaşı. Sabah tüm koğuş iştimaya kalktık. Terzi Salman, yazıcılar ve komutanın şoförü dahil. Adam tilki gibi zeki, gözlüklerinin altından gözlerini kısarak üzerimize ateş gibi bir bakış fırlattı. Ulen dedi, bu bölükte bir tuhaflık var ama ne.
Askerin birine sen beş adım öne çık dedi. Asker öne çıktı. Geriye dön! diye komut verdi. Asker solundan topuk revaransı yapıp geriye döndü. Komutan maşallah dedi. Sonra başka bir askeri çıkardı. Kamuflajları beraber yaptırdığımız arkadaşlardan biri. O da beş adım öne çıktı. Arkalarından bir bakayım dedim. Aman yarabbi, götler ayın on dördü gibi ortaya çıkmış, kamuflajlar patlıyor. Komutan aynı komutu ona da verdi. Geriye dön! Sonra tüm bölüğe:Bölük! Geriye dön! Bölükten dikiş sesleri geliyor, herkes ıkınıp dikişleri patlatıyor.
Komutan dakikalardır kendisini rahatsız eden mevzuyu çözdü .
Slim fit mi giyiyorsunuz evladım?
Ne ulen bu kamuflajlarin hali! Asker misiniz ibne misiniz. Gidin eşofmanlarınızı giyinin, spor yapacağız, saat on iki’ deki iştimada herkes adam gibi giyinsin gelsin, vallahi g*tünüzden kan alırım dedi. Salman "sirim pit" derken ne demek istedi, o anda düştü bende jeton...
Terzi Salman' ın önünde bir kuyruk olduk. Salman da uyanık, kamuflajları kesmemiş, kumaş paylarını içine dikmiş. On iki iştimasından önce,bir iki dakikada külkedisi gibi bal kabağına dönüştük. Sonraki aylar sosyete bölüğünün sayısının az olması bize çok pahalıya patladı. Hem gece hem gündüz atış takımında bölüğü temsil ederken,aynı anda spor takımında mücadele veriyoruz. Gündüz eğitimde, gece nöbette, aralarda da silahlıkçılık vazifemin gereği olarak askerlerin nöbet değişimlerini yapıyorum. Biri disiplinden olmak üzere kalan dört ayda dört takdirnâme aldım.
Kalan günlerde belki modayı takip edemedik ama komutanlarımızın özel teşekkürleri arasında, askerliğimizi aslanlar gibi yapıp memlekete geri geldik.
MUSTAFA KEMAL YAVUZ
10.03.2017
MUSTAFA KEMAL YAVUZ
10.03.2017
Yorumlar
Yorum Gönder