Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ekim, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

APARTMAN KUNDURA

Çocukluğumun en güzel yanlarından biri de, seksenli yılların sonu ile doksanlı yılların başına denk gelmesiydi. Mahalle kavramının son demlerini dibine kadar yaşıyorduk. Komşularımız tek tük apartman daireleri alıp taşınırken, mesai sonrası ,soluğu yine bir türlü kopamadığı mahalle kahvesinin bol talaşlı çayında alıyordu. Apartman dediysem henüz asansörlü olanlar değil. Onlar iki binlerin başına doğru yaygınlaşacak, artık ikinci nesil apartman çocukları, ışıl ışıl soğuk asansörün şeffaf camından üst katlara tırmanırken, aşağıda kalan mahallenin direnen son evlerine bir hayalet gibi bakacaktı. Mahalleden ilk taşınan Barış 'ların ev sahibi Hayriye teyzeydi. Sonra hacı amcamlar taşındı. Çok duramadan geri dönüp mahallede kendi apartmanını yaptırdı. Mahallenin, ahaliyi kendi öz kaynaklarına döndüren enteresan bir ekonomik döngüsü vardır. Bizim mahalle de diğerleri gibi, ekmeğinin peşine en az on iki saat koşturan babaların çocukları ile şenlenir, çocukların geleceği biraz da ke

GEPPETTO USTA

Et, kemik ve kan Hayatımız yalan Uzayan bu anlamsız zaman Ve burnum arşa değdi Eskiye döndür beni usta Ne güzel kokardım oysa Ahşap ve talaş Vitrinde  durunca biraz Kıskanırdın beni çocuklardan Ne olur içeri al beni usta Beni okula yollama Sırt çantamı şu yolda yak Cehalet mutluluktur Ben sevmedim insan olmayı Beni yine tahtaya döndür usta

GİTMEK

Bir gün gitmek isterim Elimde kuru bir dal Kuzuların peşinden, ıssız bir aydınlığa... Yaksın isterim güneş Soluk beyaz benzimi Haykırayım yenilmez Çimenler karanlığa... Bir gün sövmek isterim Uçurum  kıyısından Rüzgarlar savururken Ağarmış saçlarımı Atlayıp mutluluğa Kollarımı açarak Yargılamadan BEN'im Sahte amaçlarımı

GÖÇ

Yanlış hatırlamıyorsam bana yüz çevirdiğin talihsiz  günün ardından , on altı ay, altı  da mevsim geçti. Tam toparlıyordum aslında, saymayı bırakmıştım pervazlara ürkmeden konan kırlangıçları. Tam alışıyoruz onlarla birbirimize,  sonbahar geliyor. Belki onların göç yolları da benim evim gibi karanlıktır. Işığın yokluğu kuşlara da korku salar mı ne dersin, kalma ihtimalleri vardır belki. Belki bu yüzden temelli kalacaklarmış gibi sağlam bu çamurdan evleri. İçeride neşe içinde öten bebekleri var ama!  Az kaldı biliyor musun uçmasına. Güz gelmeden önlerine katacaklar onu. Yine de yuvasından başını çıkarıp korku içinde aşağı bakan kocaman siyah gözlerini görünce,  ne senin gidebileceğine ne onun uçabilecegine inanmıyordum. Ama ayrılık rüzgarları sonbaharı müjdelerken,  sabah balkonumda bir kanat sesine uyandım. Gözlerimi tavana dikemeden düştü yanağıma bir hatıra  gibi o yumuşak tüyü kırlangıçın, işte gidiyorlardı... Peki sizin oralara gelmedi mi sonbahar?  Vakti gelmedi mi göçmeni

ARKO KREM TÜTÜN KOLONYASI VE ÖĞRETMENLER GÜNÜ

Öğretmenler gününün bende en derin olarak yer etmiş dönemi ilkokuldur. Hediyeleşme merasimlerinden tutun da, okul çıkışı öğretmenin elinde tuttuğu hediyeler arasında sizinkinin olup olmadığı sorusuna kadar, bu günün kalbe ağır gelen ritueli içinizi kemirir. En kötüsü de okul çıkışında öğretmenin tutmakta zorlandığı bu hediyeler arasında sizin hediyenizin olmadığını kesinlikle bilmenizdir! Fakir Anadolu çocuklarının  zihinleri üzerinde kalıcı hasarlar bırakabilecek, travmatik bir gündür 24 Kasım. O gün hasta numarası yapıp okula gelemeyen çocuklar,babalarının komodin üzerine bırakmadığı çarşaf boyunda paraya sebep, vurdum duymazlıklarını  yüzlerine haykırmak için akşamı beklemek zorundadırlar ,çünkü henüz cep telefonu icat edilmemiştir.  Bir de gerçekten bir hediye alacak gücü olmadığı halde o gün okulda olmak zorunda olan çocuklar vardır. 24 Kasım bir film olsaydı en dramatik sahne onların gözünden çekilirdi. Bir yandan sulanmış gözleriyle  öğretmenin bir gökdelen gibi yüksel

NAFTALİNSİZ YORGANLAR

Bu adam beni kaçırdıktan sonra yıllarca bana zorla naftalin yediriyordu. Görme kaybımın tek nedeni de bu. Ölmediğim için şanslıyım. Arthur baba beni yanına almasaydı büyük ihtimalle şu an ölmüştüm.  Salonda bir anda uğultular yükselmeye başladı. Bir belli belirsiz gülümseyen ve şaşırmış davalı adama, bir de bu ürkmüş genç  avukata bakıyorlardı. Shamara davalının yanından uzaklaşıp öne  doğru yöneldi. Gözleri birini ısrarla görmek istercesine sonuna kadar açıldı. Sendeleyerek ilerledi.  Sarı uzun  saçları siyah ceketinin üzerine düşen katip kızın kürsüsüne tutunabildi.  Titreyen çenesinin ucundan damlayan gözyaşları cilalı ahşabın üzerine birikti. Salon iyiden iyiye gürültüye boğuldu. "Tak tak tak."  Yargıç Bill Warren  tokmağını üç kez  masaya indirdi. Kalabalık bir anda O'na döndü ve saygıyla sustu. Yana taranmış beyaz seyrek saçını sol avucunun  içiyle düzeltti.  " Bayan Shamara" dedi. " Pekala sıcak yatağından kalkmış herhangi bir adam da naftalin

HOKKA

Yaşadım kesiğinde Bir çizgisiz kağıdın Mürekkep akıtarak içime Hokka gibi doldum Sıyrılıp usulca Bir kuşun yorgun kanadından Yazarak adını Damla damla öldüm.