Ana içeriğe atla

NAFTALİNSİZ YORGANLAR




Bu adam beni kaçırdıktan sonra yıllarca bana zorla naftalin yediriyordu. Görme kaybımın tek nedeni de bu. Ölmediğim için şanslıyım. Arthur baba beni yanına almasaydı büyük ihtimalle şu an ölmüştüm. 
Salonda bir anda uğultular yükselmeye başladı. Bir belli belirsiz gülümseyen ve şaşırmış davalı adama, bir de bu ürkmüş genç  avukata bakıyorlardı. Shamara davalının yanından uzaklaşıp öne  doğru yöneldi. Gözleri birini ısrarla görmek istercesine sonuna kadar açıldı. Sendeleyerek ilerledi.  Sarı uzun  saçları siyah ceketinin üzerine düşen katip kızın kürsüsüne tutunabildi.  Titreyen çenesinin ucundan damlayan gözyaşları cilalı ahşabın üzerine birikti. Salon iyiden iyiye gürültüye boğuldu. "Tak tak tak."  Yargıç Bill Warren  tokmağını üç kez  masaya indirdi. Kalabalık bir anda O'na döndü ve saygıyla sustu. Yana taranmış beyaz seyrek saçını sol avucunun  içiyle düzeltti. 
" Bayan Shamara" dedi. " Pekala sıcak yatağından kalkmış herhangi bir adam da naftalin kokabilir,  öyle değil mi? "
"Tabiki efendim."  Shamara şimdi hıçkırarak ağlıyordu. Salondan yine meraklı uğultular yükselmeye başladı.
"Tabiki efendim "diye yineledi sözünü Shamara. " Herkes bir tutam naftalin kokabilir,  ama sadece,  sadece  Aziz Bundy, sapık ruhunun derinlerinde beslediği bir yumuşak cümleyi canavarlığına perde yapabilir! 
Yargıç Warren genzini temizledi. Şimdi sessizliğe gömülen bütün mahkeme bu sesi duydu. " Aziz Bundy mi dediniz Bayan Shamara? "
"Evet sayın yargıç. Kendisine Aziz dememi isterdi. Küçük, saf ruhumu kutsal beyaz ilacıyla temizleyip beni tanrıya adayacağından..." Shamara dizlerinin üzerine çöktü,  şimdi iyice takatsiz  kolları ile kürsüye tutundu. Başı göğsünün içine gömüldü. 
" Lütfen devam edin"  dedi Yargıç Warren. 
Kafasını kaldırdı belirsiz bir noktaya  gözünü dikip anlatmaya devam etti. 
" Bu dava için yanıma ilk geldiğinde, naftalin kokusu bir mıh gibi içime saplandı. Benden  hayatımın tüm güzelliğini çalan adam geldi aklıma. Sonra mesleğime olan saygım ve insanların da kokular gibi birbirine benzeyebilecegi. 
Taki geçen hafta başı ,detayları görüşmek için ofisime giderken, annesinin elini tutmuş küçük bir kızın başını okşamasına rastlayana dek. Gözlerimle değil belki ama  bütün ruhumla gördüm O'nu. " Küçük temiz ruhunun hep saf ve tanrıya adanmış  kalması dileği" ile deyip küçük kıza ve bu söze teşekkür ile karşılık veren iyi niyetli genç annesine  veda etti. Az sonra naftalin  kokusu ile  ofisimin önünde benimle içeri giren Aziz Bundy'ydi bu. Bu sesin sahibini ve o korkunç  cümleyi asla unutmadım  sayın yargıç asla!  Her gece uykumu bir karabasan gibi  bölen, beni özgür ve korkusuz bir yetişkin olmaktan an be an alıkoyan bu sesi hiç unutmadım. Çünkü sayın yargıç , bu korkunç adam, her gece bir bardak su ile yatağıma yanaşıp, yıllarca  aynı cümleyi kulağıma fısıldayarak, ağzıma bir küçük naftalin bastı ve onu bana zorla içirdi ! " 
Shamara 'yı kürsüye bağlayan kolları da çözüldü ve kahverengi kare parke ile döşenmiş mahkemenin zeminine  yığıldı. Shamara 'yı hemen kucaklayıp götürdüler. 
Salon nefretle , Yargıç Warren soğukkanlılıkla gözünü  Aziz Bundy 'nin gözlerine dikti. Bundy konuşma ihtiyacı hissetti. 
" Eğer bu saçmalık bittiyse ben de kendime yeni bir avukat bulmak için çıkabilir miyim efendim. "
Yargıç Warren güldü,  içten bir gülümsemeydi. Sol eliyle ağarmış saçlarına düzeltir gibi tekrar dokundu. 
" Tabiki çıkabilirsiniz Bay Bundy. Ama önce hakkınızdaki iddiaların aksi ispatlanıncaya dek sizi güvenliğiniz için korunaklı bir hücrede tutacağız. Önce tanrının sonra Amerika'nın adaletine güvenin. Yargıç 'ın başını sallayarak  işaret verdiği polislerden iri olanı,  " Avukat tutma hakkınız var, eğer avukat tutacak paranız  yoksa mahkeme size bir avukat tayin edecektir." dedi. 

20 yıl sonra...

Aziz Bundy 'nin aynı yöntemle yedi kız ve dört erkek çocuğunu kör ettiği gerekçesiyle kaldığı hücrede,  on birinci yılında kendini  aşmış olarak bulundu.
Shamara başından geçen bu olayı " Naftalinsiz Yorganlar " isimli kitabı ile tüm dünyaya duyurmayı başardı. Kitabının tüm gelirini görme engelli çocuklara destek olan bir vakfa bağışladı.

Son

DİLAN BOZYEL & MUSTAFA KEMAL YAVUZ
06.10.2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Üzüntü Lambasının Cinleri

En erken anılarımdan biridir bu fotoğraf. Bir kurban bayramı sabahıydı, o yüzden Esin’ le ben cicileri giyinmişiz , babam ve büyük amcam kurban kesecek.  Sahi böyle kaç şey hatırlıyorum o yaşlara dair. Mahallemizde dere vardı mesela hatırlıyorum. Benden büyükler o dereden su içildiğini söylese de , ben yetişemedim. Ben dereyi gördüğümde kadınlar kenarına çömelmiş çamaşır yıkıyordu. Benim çocuğum ise üzerine beton dökülüp, kemik hastanesinden İnci Sokağa kadar merdiven yapılmış halini gördü. Geceleyin ıssız bir vakit o merdivenden yürürseniz, bir çığlık gibi hala  sesini duyabilirsiniz.  Neden geçmişe gidince hep üzülürüm. Eğlenceli şeyler de çok aslında çok gülmüşüz yaşarana dek gözlerimiz.Ama sanırım insan çok özlediği şeyin bir daha geri gelmeyeceğini bildiğinde , tüm duygular üzüntüde birleşiyor. Özlem de , şefkat de , sevgi de , minnet de…Hepsi aynı üzüntü lambasına sığmayı başarıyor. Ne zaman lambanın tozunu temizlemeye başlasan, içinden binlerce cin çıkar. Hepsi iyi...

SOSYETE BÖLÜĞÜ / SİRİM PİT

Okuldu, sınavdı, işti derken yaş hafiften kemâle dayandı, yirmi yedi oldu.İki  bin dokuz yılının Ağustos ayında vatanî görevimi yapmak üzere Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından orduya alındım. Alındım derken işte, elimde Dyo boya reklamlı, orta boy bir valiz ile nizamiyeden giriş yaptım. Askerliğini yapan abiler ve arkadaşlardan aldığım tüyo üzerine, mantığımı  Gaziantep 5. Zırhlı Tugay 'ının büyük sürgülü  kapısının ardında bırakıp beş ay beş günlük kısa ama hızlı askerlik macerama, ürkek bir adım attım.  Herkes yeşiller içinde. Karıncalar gibi bir yerlere koşturuyor. Çok kalabalık, ama bu kalabalığa imkan vermeyen gizli bir düzen var. Acemi askerim,  bir an önce bölüğümü bulmaya çalışıyorum. Elimdeki kağıtta  TOW Bölüğü yazıyor. Önüme gelene bölüğümün yerini soruyorum. Bu kadar acele etmeme gerek olmadığını, bölükte bensiz de bir şekilde işlerin yürüyebileceğini henüz idrak edemiyorum. Kağıdımı okuyan bazı erler ve komutanlar "Allah Allah" bi...

MUTLULUK ÜZERİNE / ARKA BAHÇEDEKİ YALNIZ TABLOLAR

Yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinin, gözümüze en çok sokulan  kavramı da "mutluluk" oldu. Şarkılarda, sözlerde, akıl vermelerde. Varılması gereken zorunlu bir hedef gibi pazarlanıyor yirmi beş yıldır.  Ürünün adı ve satıldığı mecra önemli değil, tesadüfen denk geldiğimiz bir radyo frekansından satılan  bilmem ne yağının, bilmem ne boynuzunun ne idiğü belirsiz   kreminin vadettigi duygunun çıktığı kapı belli artık. En kurumsalından, en ilkeline, şirketlerin üzerimize tüm iyi niyetleri ile abandığı bu soyut tecavüzün adı mutluluk. Kapitalizm, insanların satın alma güdülerini harekete geçiren ana dürtünün "mutluluk " olduğunu keşfettiğinden beri,her şirket sattığı ürünün acayip bir   mutluluk duygusu vereceğini vadediyor. Her yer gülen suratlarla dolu. Herkes satın aldığı biricik ürününün yanına kıvrılmış,mutluluktan ölmek üzere.Bu sarhoşluğu deneyimlememiz için bir tık uzaktalar.Eskiden insanlar kıyıda köşede neyi varsa denkleştirir ev alırdı. Şimdi 4+1 m...