Ana içeriğe atla

SAMYELİ

Rengi atmış dudaklarımla son kez buluşmayı bekleyen, yorgun bir izmarit gibi hasretin. Parmaklarımı yakınca farkına varırım tenime yapışmış ateşinin. İstesem ayaklarımın dibine atar, ezerim seni diyorum...O an kendimi kaybediyorum.  Umudumu kesiyorum, sık sık umudumu ! Sonra aklıma geliyor, en büyük ve en görkemli mağaraların, dışarıya vuran bir küçük ışık hüzmesinin peşinden gidilerek keşfedildiği. Ben ömrümü sendeki o küçük ışığın yoluna  adadım. Görsem , tırnaklarımla kazıyıp seni, keşfederim. Yeni bir kıta gibi, yeni bir mevsim gibi, kumlarına daha önce hiç kimsenin ayak basmadığı kimsesiz bir sahil gibi. Sahilleri dalgaların sancıları doğurur ve ıssız her adamın amaçsız adımları,  sonunda parmak uçlarına vuran kararlı dalgaların önünde durur.  Misak - ı millisidir sahiller aşıkların. Kuzeyde,  batıda ve güneyde.  Üç  tarafı ifade edilemeyen hasretlerle çevrili, kaç hektar özlem , kaç hektar çaresizlik... Kokun orada işte, uzaklarda bir dalganın üzerinde geliyor,  yaklaştıkça gözlerim doluyor. Dalga geri gidiyor seni bana vermeden. Benim ayaklarım üşüyor. Sonra bir daha,  bir daha. Her dalgaya bir umut bağlıyorum , ayrı ayrı isim koyuyorum hepsine. Her gelgitte bir  hayal kırıklığı bırakıyorum bu gri denize.  Geriye çekilip,  her fani gibi teselli arıyorum sahilde. Kış güneşinin ısıttığı parlak kumu avuçluyorum. Birbirine sarılıp ısınmış  milyonlarca kum tanesi . Her sevginin bir sıcaklığı,  her sıcaklığın bir güneşi var. Sen benim üşümüş omuzlarıma ansızın  bastıran şubat karı . Bu soğuklar dondurur en masum tebessümlerimi .  Ancak senin  gülüşünle erir bu buzdan maskelerim. Beni arkadaşlarımın  sırtımda gezen teselli edici parmakları, deplasmanda aldığımız farklı galibiyetler mutlu etmiyor. Babamın yemek ısmarlama teklifleri sadece kederimi artırıyor. Sensizlik bana dair herşeyi üzüyor anlayacağın. Biliyorum bahar geldiğinde çözülür bağları,  yosun tutmuş kayalara vurulmuş gemilerin. Filikalar alır bizi güverteye taşır. Utangaç bir mayıs dönerken yaza,  uyanırız  koynunda hafiflemiş sabahın.  Bir orta doğu esintisi ciğerlerimize dolarken,  adın gibi Samyeli...  


MUSTAFA KEMAL YAVUZ
22.12.2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Üzüntü Lambasının Cinleri

En erken anılarımdan biridir bu fotoğraf. Bir kurban bayramı sabahıydı, o yüzden Esin’ le ben cicileri giyinmişiz , babam ve büyük amcam kurban kesecek.  Sahi böyle kaç şey hatırlıyorum o yaşlara dair. Mahallemizde dere vardı mesela hatırlıyorum. Benden büyükler o dereden su içildiğini söylese de , ben yetişemedim. Ben dereyi gördüğümde kadınlar kenarına çömelmiş çamaşır yıkıyordu. Benim çocuğum ise üzerine beton dökülüp, kemik hastanesinden İnci Sokağa kadar merdiven yapılmış halini gördü. Geceleyin ıssız bir vakit o merdivenden yürürseniz, bir çığlık gibi hala  sesini duyabilirsiniz.  Neden geçmişe gidince hep üzülürüm. Eğlenceli şeyler de çok aslında çok gülmüşüz yaşarana dek gözlerimiz.Ama sanırım insan çok özlediği şeyin bir daha geri gelmeyeceğini bildiğinde , tüm duygular üzüntüde birleşiyor. Özlem de , şefkat de , sevgi de , minnet de…Hepsi aynı üzüntü lambasına sığmayı başarıyor. Ne zaman lambanın tozunu temizlemeye başlasan, içinden binlerce cin çıkar. Hepsi iyi...

SOSYETE BÖLÜĞÜ / SİRİM PİT

Okuldu, sınavdı, işti derken yaş hafiften kemâle dayandı, yirmi yedi oldu.İki  bin dokuz yılının Ağustos ayında vatanî görevimi yapmak üzere Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından orduya alındım. Alındım derken işte, elimde Dyo boya reklamlı, orta boy bir valiz ile nizamiyeden giriş yaptım. Askerliğini yapan abiler ve arkadaşlardan aldığım tüyo üzerine, mantığımı  Gaziantep 5. Zırhlı Tugay 'ının büyük sürgülü  kapısının ardında bırakıp beş ay beş günlük kısa ama hızlı askerlik macerama, ürkek bir adım attım.  Herkes yeşiller içinde. Karıncalar gibi bir yerlere koşturuyor. Çok kalabalık, ama bu kalabalığa imkan vermeyen gizli bir düzen var. Acemi askerim,  bir an önce bölüğümü bulmaya çalışıyorum. Elimdeki kağıtta  TOW Bölüğü yazıyor. Önüme gelene bölüğümün yerini soruyorum. Bu kadar acele etmeme gerek olmadığını, bölükte bensiz de bir şekilde işlerin yürüyebileceğini henüz idrak edemiyorum. Kağıdımı okuyan bazı erler ve komutanlar "Allah Allah" bi...

MUTLULUK ÜZERİNE / ARKA BAHÇEDEKİ YALNIZ TABLOLAR

Yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinin, gözümüze en çok sokulan  kavramı da "mutluluk" oldu. Şarkılarda, sözlerde, akıl vermelerde. Varılması gereken zorunlu bir hedef gibi pazarlanıyor yirmi beş yıldır.  Ürünün adı ve satıldığı mecra önemli değil, tesadüfen denk geldiğimiz bir radyo frekansından satılan  bilmem ne yağının, bilmem ne boynuzunun ne idiğü belirsiz   kreminin vadettigi duygunun çıktığı kapı belli artık. En kurumsalından, en ilkeline, şirketlerin üzerimize tüm iyi niyetleri ile abandığı bu soyut tecavüzün adı mutluluk. Kapitalizm, insanların satın alma güdülerini harekete geçiren ana dürtünün "mutluluk " olduğunu keşfettiğinden beri,her şirket sattığı ürünün acayip bir   mutluluk duygusu vereceğini vadediyor. Her yer gülen suratlarla dolu. Herkes satın aldığı biricik ürününün yanına kıvrılmış,mutluluktan ölmek üzere.Bu sarhoşluğu deneyimlememiz için bir tık uzaktalar.Eskiden insanlar kıyıda köşede neyi varsa denkleştirir ev alırdı. Şimdi 4+1 m...