Ana içeriğe atla

EVLİYA BOOKİNG



Bazen çevreme bakıp, özgüvensizligimiz ve bir zamanlar  dünyaya damga vuran baskın geçmişimiz arasındaki saçma çizgiye bakıp şaşırıyorum.
Kendime tekrar tekrar soruyorum,  nasıl oldu da bir zamanlar millet olarak ürettik,  dünyayı yönettik ve dosta güven  düşmana korku saldık. Ve nasıl bu hâle geldik... Her konuda olduğu gibi seyahat konusunda da aynı donuk tavrımız ve küçümseyen şark kurnazı gözlerimiz. Oysa sehayat dediğin turizm demek. Bugün bırakın Paris'i Roma'yı, kendi ülkemizde 50 milyar dolarlık bir gelirden bahsediyoruz ki bu rakam tüm ihracatımızın ortalama yüzde 25 ini oluşturuyor.
Evinden dışarı çıkmaya üşenen bir toplumun, Evliya Çelebi adında 42 yıl boyunca doğu,  batı,  kuzey,  güney demeden  seyahat eden bir atası nasıl olur?
Bir Allah ve O'nu anlamayan kulları,  bir peygamber ve O'nu hazmedemeyen ümmeti, bir Fatih ve onu kavrayamayan çocukları  bir seyyah ve O'nu anlamayan torunları...
İşte yirmi birinci yüzyıl ortadoğu coğrafyasının panoramik görünümü bu.
Bugün  Evliya Çelebi 'yi sorsalar  ne yaşadığı zamanı biliriz  ne bugüne kattığı değeri sorgularız. Ne yazdıkları bizi ilgilendirir ne ilham olur bugünün istikbal vadeden sektörlerine. Yaşadı ve öldü işte ulan! Tıpkı Atatürk gibi, tıpkı Piri Reis gibi...
Ama Joseph Hammer çevirsin Çelebi 'yi.  bırakın Erich Prokosch on cildinin tamamının çevirisini yapsın bizim neyimize. Yani Chicago Üniversitesi varken Karadeniz Teknik Üniversitesi mi "An Ottoman Traveller" ı yayınlayacak, neme lazım,  bize türbanlıları kampüse sokmamak yada uzun parka felan giymek yada zikirmatikle tubitak ödülü almak     yeter.
Evliya Çelebi'nin gezilerini ve yöredeki dillerden defterine tuttuğu notları filolojik yönden Seda Sayan incelemeyecekti tabiki, bir alman; Martin von Bruinnessen inceledi.
Evliya Çelebi şakayı da severdi, edebiyatı güçlüydü. Mesela çok soğuk bir iklimi anlatırken damdan dama atlayan kediler dondu dedi, biz de buna palavra...
Rivayete göre Hz. Muhammed 'i rüyasında görüp uyanınca şefaat diyeceğine "seyahat ya resulallah" diyen Çelebi'miz, dünya gezi tarihine damga vuran bir eser yazdı. Ben de onun doğduğu topraklarda Booking ve Trivago 'dan rezervasyon yapmaya çalışıyorum. Bir an tuhaf geldi de sonra hak verdim adamlara. Nasrettin Hoca çok güzel söylemiş : "Parayı veren düdüğü çalar." Herkese mutlu hafta sonları...

02.05.2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Üzüntü Lambasının Cinleri

En erken anılarımdan biridir bu fotoğraf. Bir kurban bayramı sabahıydı, o yüzden Esin’ le ben cicileri giyinmişiz , babam ve büyük amcam kurban kesecek.  Sahi böyle kaç şey hatırlıyorum o yaşlara dair. Mahallemizde dere vardı mesela hatırlıyorum. Benden büyükler o dereden su içildiğini söylese de , ben yetişemedim. Ben dereyi gördüğümde kadınlar kenarına çömelmiş çamaşır yıkıyordu. Benim çocuğum ise üzerine beton dökülüp, kemik hastanesinden İnci Sokağa kadar merdiven yapılmış halini gördü. Geceleyin ıssız bir vakit o merdivenden yürürseniz, bir çığlık gibi hala  sesini duyabilirsiniz.  Neden geçmişe gidince hep üzülürüm. Eğlenceli şeyler de çok aslında çok gülmüşüz yaşarana dek gözlerimiz.Ama sanırım insan çok özlediği şeyin bir daha geri gelmeyeceğini bildiğinde , tüm duygular üzüntüde birleşiyor. Özlem de , şefkat de , sevgi de , minnet de…Hepsi aynı üzüntü lambasına sığmayı başarıyor. Ne zaman lambanın tozunu temizlemeye başlasan, içinden binlerce cin çıkar. Hepsi iyi...

SOSYETE BÖLÜĞÜ / SİRİM PİT

Okuldu, sınavdı, işti derken yaş hafiften kemâle dayandı, yirmi yedi oldu.İki  bin dokuz yılının Ağustos ayında vatanî görevimi yapmak üzere Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından orduya alındım. Alındım derken işte, elimde Dyo boya reklamlı, orta boy bir valiz ile nizamiyeden giriş yaptım. Askerliğini yapan abiler ve arkadaşlardan aldığım tüyo üzerine, mantığımı  Gaziantep 5. Zırhlı Tugay 'ının büyük sürgülü  kapısının ardında bırakıp beş ay beş günlük kısa ama hızlı askerlik macerama, ürkek bir adım attım.  Herkes yeşiller içinde. Karıncalar gibi bir yerlere koşturuyor. Çok kalabalık, ama bu kalabalığa imkan vermeyen gizli bir düzen var. Acemi askerim,  bir an önce bölüğümü bulmaya çalışıyorum. Elimdeki kağıtta  TOW Bölüğü yazıyor. Önüme gelene bölüğümün yerini soruyorum. Bu kadar acele etmeme gerek olmadığını, bölükte bensiz de bir şekilde işlerin yürüyebileceğini henüz idrak edemiyorum. Kağıdımı okuyan bazı erler ve komutanlar "Allah Allah" bi...

MUTLULUK ÜZERİNE / ARKA BAHÇEDEKİ YALNIZ TABLOLAR

Yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinin, gözümüze en çok sokulan  kavramı da "mutluluk" oldu. Şarkılarda, sözlerde, akıl vermelerde. Varılması gereken zorunlu bir hedef gibi pazarlanıyor yirmi beş yıldır.  Ürünün adı ve satıldığı mecra önemli değil, tesadüfen denk geldiğimiz bir radyo frekansından satılan  bilmem ne yağının, bilmem ne boynuzunun ne idiğü belirsiz   kreminin vadettigi duygunun çıktığı kapı belli artık. En kurumsalından, en ilkeline, şirketlerin üzerimize tüm iyi niyetleri ile abandığı bu soyut tecavüzün adı mutluluk. Kapitalizm, insanların satın alma güdülerini harekete geçiren ana dürtünün "mutluluk " olduğunu keşfettiğinden beri,her şirket sattığı ürünün acayip bir   mutluluk duygusu vereceğini vadediyor. Her yer gülen suratlarla dolu. Herkes satın aldığı biricik ürününün yanına kıvrılmış,mutluluktan ölmek üzere.Bu sarhoşluğu deneyimlememiz için bir tık uzaktalar.Eskiden insanlar kıyıda köşede neyi varsa denkleştirir ev alırdı. Şimdi 4+1 m...