Ana içeriğe atla

BEDENLER FİGÜRANDIR


Hayat, kaldırımın iki tarafında da trafik  ışıkların olmadığı ve  trafiğin iki yönlü çok hızlı aktığı tehlikeli bir yol gibi. Sen ise tüm zorluklara rağmen karşıdan karşıya geçmeye çalışan sıradan bir  hayvansın.
 Yaşamak, hatta son bir nefes alabilmek için çok şey feda edebileceğin değerli  bir geçiş bu .Dede yadigârı, yorgun bir sehpanın üzerinde, aheste aheste birikmiş ve her gün bir kaçı vernik kokulu döşemenin üzerine düşen takvim yapraklarının hüzünlü harmonisi değil onu değerli yapan.Hiç bir zaman  kendine itiraf edemediğin ama yine de içinde sakladığın o garip canlıyı bir sonraki güne taşıma gayreti. "Kendini bil " derken gerçekten aynada gördüğün o masum  seni kastetmiyordu Yunus . Onca acıya, ısdıraba , kendini unutuşa rağmen, yine de bir gayretle üreme telaşı...
Kendini bilmeye ayıramadığın zamanların, sana garip bir hediyesidir, hemen ensende bir yerde, soğuk terle gelen varoluş nöbetleri . Bunu da kendi kendine yarattın. Henüz sen kendini bilemezken,  kendini bilmesini umduğun organizmaları dünyaya saldın. Çok mantıksız çoğaldın, çoğaltıldın.
Önce karşıdan karşıya geçerken ,hayatın gerçekleri son hızıyla çarptı sana. Sol yanın bu çarpmanın etkisiyle fena halde göçtü ve orada kendinin sığabileceği kadar büyük  bir kovuk peyda oldu. Ama ölmedin. Çünkü etten kemikten  bedenlere, yürekli bir hamal rolü verilen  sahnede, ruhlar başrol oyuncusudur ve onlar  hemen ölmezler. Seni ancak saçma bir tesadüf öldürür, ve ölürken anlarsın, bedenler sadece çaresiz  birer  figürandır.
  Sonra, henüz  masum, henüz kirlenmemiş olan yanın, gözleri dolup, teskin edilemeyecek bir ürkeklikle  kıvrılıp, bu göçüge  sığındı sandın. Aslında  sen o küçük bedenini buraya kendi ellerinle yatırdın. Yeni yarattığın bir başka  senle düştüğün yerden kalkıp doğruldun. Artık kimseye güvenmemeyi, çok gülmemeyi, kibirli ve ciddi bir insan olmayı kendine öğrettin. Oracıkta, asıl masum kendini , o kovuğa gizlerken hem de.  Âlelacele...
O yüzden, bazen  belli ettin kendin olmadığını, açık verdin.  Bir sinema filminde meselâ,  yaş oluk oluk aktı gözünden kimse görmeden sildin.   Bu kazadan  sonradır ki, başını dimdik kaldırıp, karşıya geçmek zorunda olduğunu  anladın. Karşıda seni bu dünyada daha rahat ettirecek, son nefesini bir sonraki güne erteleyecek, düzene boyun eğmiş kullanışlı imkanlar vardı. Kutsal kitapların vadettiği eşsiz cennetin kapılarını açan doğru anahtar karşıda bir yerdeydi.  Daha savaşçı, daha inatçı,  daha duygusuz, daha zeki,  daha muhalif,  daha fırsatçı,  daha zor bir sen yarattın.
 Şimdi o yaralı sen, ara sıra başını kovuğundan çıkarıp, güzel ve günahsız bakışlarıyla etrafa bakıyor. Karşıya geçmeye çalışan sen de, yukarıdan aşağıya bakıp, merhamet  dolu gözlerle kendini izliyor.
 Ve gözlerin dolarak , aslında bir zamanlar  iyi bir insan olduğunu  hatırlıyorsun. Büyük bir şefkatle saçlarını okşayıp kendini tekrar kovuğuna yatırırken , oradan çıkmak için bu çileli yolu bitirdiğin günün hayalini kuruyorsun . Tekrar kendin olabilmek,  bu sen olmayan seni öldürebilmek için yani, kendini bizden koruyorsun. Yolun açık olsun...


MUSTAFA KEMAL YAVUZ
11.05.2017


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SOSYETE BÖLÜĞÜ / SİRİM PİT

Okuldu, sınavdı, işti derken yaş hafiften kemâle dayandı, yirmi yedi oldu.İki  bin dokuz yılının Ağustos ayında vatanî görevimi yapmak üzere Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından orduya alındım. Alındım derken işte, elimde Dyo boya reklamlı, orta boy bir valiz ile nizamiyeden giriş yaptım. Askerliğini yapan abiler ve arkadaşlardan aldığım tüyo üzerine, mantığımı  Gaziantep 5. Zırhlı Tugay 'ının büyük sürgülü  kapısının ardında bırakıp beş ay beş günlük kısa ama hızlı askerlik macerama, ürkek bir adım attım.  Herkes yeşiller içinde. Karıncalar gibi bir yerlere koşturuyor. Çok kalabalık, ama bu kalabalığa imkan vermeyen gizli bir düzen var. Acemi askerim,  bir an önce bölüğümü bulmaya çalışıyorum. Elimdeki kağıtta  TOW Bölüğü yazıyor. Önüme gelene bölüğümün yerini soruyorum. Bu kadar acele etmeme gerek olmadığını, bölükte bensiz de bir şekilde işlerin yürüyebileceğini henüz idrak edemiyorum. Kağıdımı okuyan bazı erler ve komutanlar "Allah Allah" bi...

SOKRATES'İN EKSİK HEYKELİ

SOKRATES'İN EKSİK HEYKELİ Bundan yaklaşık iki bin beş yüz yıl önceydi. Basık burunlu, önü kelleşen saçlarını arkadan sırtına doğru uzatan, göbekli çirkin bir ihtiyar, “ahlak felsefesinin “ temellerini atıyor , ancak gençleri tuhaf bilgiler ile zehirlediği ve Atina’ya yeni tanrılar getirdiği gerekçesi ile idama mahkum ediliyordu. Sokrates, kendisinden iki bin beş yüz  yıl sonra;  hemen yanı başında yeni tanrılarla tanışmış bir ülkede, idama mahkum olan bir gencin , yaşı henüz ölüme tutmadığından, proteinsiz büyütülüp asıldığından haberi olamadan, zehri bir nefeste dikleyerek bu diyardan göçüp gitti. Ucuz bir baldıran zehirini bir dikişte içemeyecek kadar talihsiz bu gençlerin, boyunları kıtır kıtır kırılırken, Soktates’in heykeli, pişman olmuş şehir ahalisi tarafından , Atina tapınağına bir anıt olarak koyuluyordu. Derler ki ; zamanın ve tüm zamanların en iyi filozofu olan Sokrates’e, dünyanın envai çeşit yerlerinden insanlar gelip, ders almak istemiş ancak Sokrates bu...

DÜNE BENZİYOR YARINLAR

Yordu beni insan olmak Kazanmak Kaybetmek Alışmak... Yordu beni ayık kafalar Defterler Hesaplar Provalar... Donuk günaydınlar Gri sabahlara Her gün daha çok düne benziyor, Yarınlar... Mustafa Kemal Yavuz 2019