Ana içeriğe atla

VEDA


Seni fani olmadığımız,kendimize ait olan ve birbirini boğazlamadan yaşayan insanların meskun ettiği bir gezegende tanımalıydım. Kıyılarına bebeklerin değil ılık suların vurduğu Bodrum akşamlarında, terli fanilalarımızla kumsala uzanıp sırt üstü,yıldızları izlerdik. Tezgahlarında delik deniz botları yerine, taze salatalıklar satılan zeytin kokulu Ege pazarlarında canım, bir merak uğruna cansız bedeni uzayda süzülen bir astronotun gözlerinden son kez bakardık mavi dünyamıza. 
Kuzeyinde bembeyaz buzullar, Amerika 'da balık avlayan yerliler ve Ortadoğu'da barış! Bir de henüz aydınlanıp insan iliği emmeyi öğrenmemiş cahil Avrupa! 
Sence bir gün dönüp birbirlerine bir rüyadan uyanmış gibi, sorar mı insanlar; neden bütün dünya nimetlerini borçlu olduğumuz bilim adamlarının değil de, boş laftan başka hiçbirşey üretmeyen politikacıların önüne on binler olup dizildik diye. 
Bu on binlerin sevk ve idaresinden sorumlu olanlar ile damarları onlara benzeyen ancak yakaları farklı renkte bir güruh daha var sular durulunca ortaya çıkan. Korkarlar halk gibi gerekirse karanlıkta oynamaktan. Düşünsene hangisi mantıklı? Paletlerin altına yatmak mı yoksa abajurlu sıcak bir odada ince pikenin içine gizlenip altına yapmak mı?
Ben yine de seni fani olmadığımız,kendimize ait olan ve birbirini boğazlamadan yaşayan insanların meskun ettiği bir gezegende tanımalıydım. Baykuşların ve köpüren kahvenin sessizliği taciz ettiği bir Kürt misafirperverliğinde, Anadolu 'da bir yerde yani, yada Niğde Bor 'da kutsal bir mezar başında, Borçka'da belki canım. 
Bu mevsimde topraklarına sarı yaprakların düştüğü bir yerde vedalaşmak da güzel olurdu hani, gencecik bedenlerin değil...



MUSTAFA KEMAL YAVUZ
16.02.2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Üzüntü Lambasının Cinleri

En erken anılarımdan biridir bu fotoğraf. Bir kurban bayramı sabahıydı, o yüzden Esin’ le ben cicileri giyinmişiz , babam ve büyük amcam kurban kesecek.  Sahi böyle kaç şey hatırlıyorum o yaşlara dair. Mahallemizde dere vardı mesela hatırlıyorum. Benden büyükler o dereden su içildiğini söylese de , ben yetişemedim. Ben dereyi gördüğümde kadınlar kenarına çömelmiş çamaşır yıkıyordu. Benim çocuğum ise üzerine beton dökülüp, kemik hastanesinden İnci Sokağa kadar merdiven yapılmış halini gördü. Geceleyin ıssız bir vakit o merdivenden yürürseniz, bir çığlık gibi hala  sesini duyabilirsiniz.  Neden geçmişe gidince hep üzülürüm. Eğlenceli şeyler de çok aslında çok gülmüşüz yaşarana dek gözlerimiz.Ama sanırım insan çok özlediği şeyin bir daha geri gelmeyeceğini bildiğinde , tüm duygular üzüntüde birleşiyor. Özlem de , şefkat de , sevgi de , minnet de…Hepsi aynı üzüntü lambasına sığmayı başarıyor. Ne zaman lambanın tozunu temizlemeye başlasan, içinden binlerce cin çıkar. Hepsi iyi...

SOSYETE BÖLÜĞÜ / SİRİM PİT

Okuldu, sınavdı, işti derken yaş hafiften kemâle dayandı, yirmi yedi oldu.İki  bin dokuz yılının Ağustos ayında vatanî görevimi yapmak üzere Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından orduya alındım. Alındım derken işte, elimde Dyo boya reklamlı, orta boy bir valiz ile nizamiyeden giriş yaptım. Askerliğini yapan abiler ve arkadaşlardan aldığım tüyo üzerine, mantığımı  Gaziantep 5. Zırhlı Tugay 'ının büyük sürgülü  kapısının ardında bırakıp beş ay beş günlük kısa ama hızlı askerlik macerama, ürkek bir adım attım.  Herkes yeşiller içinde. Karıncalar gibi bir yerlere koşturuyor. Çok kalabalık, ama bu kalabalığa imkan vermeyen gizli bir düzen var. Acemi askerim,  bir an önce bölüğümü bulmaya çalışıyorum. Elimdeki kağıtta  TOW Bölüğü yazıyor. Önüme gelene bölüğümün yerini soruyorum. Bu kadar acele etmeme gerek olmadığını, bölükte bensiz de bir şekilde işlerin yürüyebileceğini henüz idrak edemiyorum. Kağıdımı okuyan bazı erler ve komutanlar "Allah Allah" bi...

MUTLULUK ÜZERİNE / ARKA BAHÇEDEKİ YALNIZ TABLOLAR

Yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinin, gözümüze en çok sokulan  kavramı da "mutluluk" oldu. Şarkılarda, sözlerde, akıl vermelerde. Varılması gereken zorunlu bir hedef gibi pazarlanıyor yirmi beş yıldır.  Ürünün adı ve satıldığı mecra önemli değil, tesadüfen denk geldiğimiz bir radyo frekansından satılan  bilmem ne yağının, bilmem ne boynuzunun ne idiğü belirsiz   kreminin vadettigi duygunun çıktığı kapı belli artık. En kurumsalından, en ilkeline, şirketlerin üzerimize tüm iyi niyetleri ile abandığı bu soyut tecavüzün adı mutluluk. Kapitalizm, insanların satın alma güdülerini harekete geçiren ana dürtünün "mutluluk " olduğunu keşfettiğinden beri,her şirket sattığı ürünün acayip bir   mutluluk duygusu vereceğini vadediyor. Her yer gülen suratlarla dolu. Herkes satın aldığı biricik ürününün yanına kıvrılmış,mutluluktan ölmek üzere.Bu sarhoşluğu deneyimlememiz için bir tık uzaktalar.Eskiden insanlar kıyıda köşede neyi varsa denkleştirir ev alırdı. Şimdi 4+1 m...