Lise ikinci sınıftayım, yaşım on beşten biraz büyük. "Ders çalışmama" gibi hayatımın geri kalan bölümünde bir daha asla telafi edemeyeceğim kötü bir huyum var. Kimyayı anlıyorum, fizik de hoşuma gidiyor, matematik problemlerini biraz zamanımı alsa da bir şekilde çözüyorum. Ama o tuhaf sayılar, rakamlar, obebler, okekler...Hepsi birikince bir matematik ödevi değil de sanki bana Yenicuma'yla Bahçecik'i birbirine bağlayan bir asma köprü yapma vazifesi verilmiş hissiyatına kapılıyorum. Sonunda kitabı defteri odaya atıp teselliyi ya tek kale maçta, ya da mevsimine göre meyve veren bir ağacın tepesinde alıyorum.
Sayısal ile aram lise birden beri limoni, sözel derslerde ise doğuştan gelen bir yeteneğimiz var. Anlıyorsun bi kere sözeli. En büyük avantajimiz Osmanlı'nın torunu olmamız. Biz Mevlana'ların ,biiiizzz Yunus Emrelerin...
Sınıfın geri kalanı da zaten Avusturya Macaristan tebası. O zaman öyle bir his oluyor insanda. Edebiyat desen sadece vatan için yazdığımız şiirler göz pınarı kurutan cinsten. Ama yine de kimse ezbere hatırlamaz bir şiirini. Yenisini yazma ilhamımız hiç tükenmez diye şiirlerimizi saklamayız da. Üretken bir sanat alt yapımız vardır.
Neyse, mevsimlerden kış, öğlenciyiz.Son saat Genel Türk Tarihi dersi var. Artık hava kararmış,haytalık için de okulun en güzel saatleri.
Hoca, bana ve bir kaç arkadaşıma o gün anlatmamız için ödev vermiş. Benim ödevim Asya Hunlar'ı. Arkadaşlar anlattı sıra bana geldi. Hoca not defterini gözlüğünün üstünden bir yokladı,arkadaşların sözlü notlarını yazdı. Sonra şöyle bir daha yokladı, kalbim pır pır etti.
Eveeet 1420 kiiimm? Mustafa! başla bakalım anlatmaya ödevin Asya Hunları dedi. Ben sıramda ayağa kalkıp kitabın ilgili sayfasını açtım başladım okumaya. Vay efendim Çinliler Çin Sed'dini bizden nasıl da tırsıp yaptılar, Metehan' ın ıslıklı okları düşmanın aklını nasıl başından aldı. Orduda onluk sistemi nasıl da yerleştirdi, askerleri bir dediğini iki etmedi derken sayfanın dibi göründü. Bir iki dakikada usul usul okuyup bitireceğim ödevi. Birden cızıt cızıt florasanlar öttü, şöyle bir göz kırptılar derken elektrikler kesildi. Sınıftaki aaaa oooo seslerinde anlam bulan şaşkınlık ifadeleri, dersi kaynatma teşebbüsüne dönüşmeye başlayınca hoca araya girdi. Tamaaaaam çocuklar susalım! Evet Mustafa sen anlatmaya devam et...
Ben nasıl devam edeyim? Elektrikler kesilmiş, satırları takip ettiğim işaret parmağımı bile göremiyorum. Tam bir rezalet. Bir şeyler sıkayım dedim, iman gücüyle atlarına bindiler, Allah Allah nidalarıyla geldiler düşmanın üzerine atıldılar gittiler diye ama milattan önce müslüman da değiller. Biraz daha suskunluk... Sınıf çaktı tabi dalgayı, yanımdakiler önümdekiler hepten koptu.
Evet oğlum dedi yine hoca, devam et sen anlat !
Hocam dedim, elektrikler kesildi anlatamıyorum!Sınıf kendini tutamadı, toplu bir gülme oldu. Sana ne oğlum elektrikten dedi hoca, sen ödevini anlat. Hocanın yüzünü de göremiyorum ama galiba o da gülüyordu.
Tarih derslerinde bir kısrak başı gibi arka dörtlüden kopup orta sıralara gelirdim. O gün kendime böyle bir gaz vermemeye karar verdim. Hâlâ arka sıralardan dinlemeyi tercih ederim tarihi. Bu anım da elektrikler kesilince geldi aklıma. Hanım elektrikler kesildi diyor. Bana ne oğlum elektrikten...Sayısal ile aram lise birden beri limoni, sözel derslerde ise doğuştan gelen bir yeteneğimiz var. Anlıyorsun bi kere sözeli. En büyük avantajimiz Osmanlı'nın torunu olmamız. Biz Mevlana'ların ,biiiizzz Yunus Emrelerin...
Sınıfın geri kalanı da zaten Avusturya Macaristan tebası. O zaman öyle bir his oluyor insanda. Edebiyat desen sadece vatan için yazdığımız şiirler göz pınarı kurutan cinsten. Ama yine de kimse ezbere hatırlamaz bir şiirini. Yenisini yazma ilhamımız hiç tükenmez diye şiirlerimizi saklamayız da. Üretken bir sanat alt yapımız vardır.
Neyse, mevsimlerden kış, öğlenciyiz.Son saat Genel Türk Tarihi dersi var. Artık hava kararmış,haytalık için de okulun en güzel saatleri.
Hoca, bana ve bir kaç arkadaşıma o gün anlatmamız için ödev vermiş. Benim ödevim Asya Hunlar'ı. Arkadaşlar anlattı sıra bana geldi. Hoca not defterini gözlüğünün üstünden bir yokladı,arkadaşların sözlü notlarını yazdı. Sonra şöyle bir daha yokladı, kalbim pır pır etti.
Eveeet 1420 kiiimm? Mustafa! başla bakalım anlatmaya ödevin Asya Hunları dedi. Ben sıramda ayağa kalkıp kitabın ilgili sayfasını açtım başladım okumaya. Vay efendim Çinliler Çin Sed'dini bizden nasıl da tırsıp yaptılar, Metehan' ın ıslıklı okları düşmanın aklını nasıl başından aldı. Orduda onluk sistemi nasıl da yerleştirdi, askerleri bir dediğini iki etmedi derken sayfanın dibi göründü. Bir iki dakikada usul usul okuyup bitireceğim ödevi. Birden cızıt cızıt florasanlar öttü, şöyle bir göz kırptılar derken elektrikler kesildi. Sınıftaki aaaa oooo seslerinde anlam bulan şaşkınlık ifadeleri, dersi kaynatma teşebbüsüne dönüşmeye başlayınca hoca araya girdi. Tamaaaaam çocuklar susalım! Evet Mustafa sen anlatmaya devam et...
Ben nasıl devam edeyim? Elektrikler kesilmiş, satırları takip ettiğim işaret parmağımı bile göremiyorum. Tam bir rezalet. Bir şeyler sıkayım dedim, iman gücüyle atlarına bindiler, Allah Allah nidalarıyla geldiler düşmanın üzerine atıldılar gittiler diye ama milattan önce müslüman da değiller. Biraz daha suskunluk... Sınıf çaktı tabi dalgayı, yanımdakiler önümdekiler hepten koptu.
Evet oğlum dedi yine hoca, devam et sen anlat !
Hocam dedim, elektrikler kesildi anlatamıyorum!Sınıf kendini tutamadı, toplu bir gülme oldu. Sana ne oğlum elektrikten dedi hoca, sen ödevini anlat. Hocanın yüzünü de göremiyorum ama galiba o da gülüyordu.
MUSTAFA KEMAL YAVUZ
10.02.2017
Yorumlar
Yorum Gönder