Dünyaya geldiğim gün, sanki bu gün . Düşüvermişim gökten pat diye. Uçsuz bucaksız bir vadinin ortasında yalnız ve kuşkulu.
Geçmişim buruşturup atılmış bir kağıt mendil, geleceğim zaten hiç olmamış. Gelecekte bir yerim var şimdi isyan bayrağını dişlerimi sıkarak göndere çektiğim.
Neden diye yankılanan ses tekrar çarpınca yüzüme, sorunun muhatabının da yine ben olduğumu anlıyorum.
Köleler, kadınlar, atlar, savaşlar ; ırklar, diller, tufan hikayeleri,yine mızrakların ucunda mezhepsel korkular görüyorum.
İlk kim aldatıldı, kim kaybetti sevdiğini ilk... İlk birayı kim içti, kim sarhoş olup şarkı söyledi ilk...
Mutluluğu mağara duvarlarında mumla arayan bir ressamım. Yazdan nefret ediyorum israf diye ve kış güneşine tapıyorum.
Varlığını içimde çok olmuş öldüreli, şimdi yokluğunu nefretimle besliyorum.
Köprüler kurulur senden bana, asma köprüler. Bizi kavuşturacağına yemin edip söz veren nehirler zamansız yarılır, kaderimi yazarken tanrı güler, yemin eder ama bir ayağını da kaldırır.
Yine de sabret sen, belki tanrıyı da öldürürüz bir yıldızın altında. Geçici zaferler kazanır elimiz samanyolunda. Belki şeytana oynayıp tüm pulları, istikbali kumarda kazanırız.
Aslında başka biri olmak istiyorum, bambaşka biri. Fiziken hatta, yeşil gözlü mesela. Yeşil gözlü ve ağaçlarla konuşabilen. Çok şey mi istiyorum, oysa alamadım dünyadan hakkımı.
Adaletin kılıcını sırtıma sapladı mahkemeler, neye şahitlik edeceğini bilmeyen bir sürü yalancı gözümün önünde yemin etti doğruyu söyleyeceğine. Kalemler kırıldı, takvimler düşüldü, tabi gözyaşları da baba evinde...
Yine de idam sehpasına koyabilecek gücüm varken hokkamı. Bir saman kağıdıdır en büyük servet bilirim. Karanlık odamın küçük pencere parmaklığından, sallanarak düşer burnumun ucuna özgür bir kuşun beyaz kanadı. Hokkaya batırır, yazarım geçmişimi geleceğimi, en iptidai zevklerimi, mukaddesatımı ve batıl inançlarımı.
Böyle ölür, böyle var olurum.
Yorumlar
Yorum Gönder