Ana içeriğe atla

ESRAR






Bu yazıyı birilerini bir şeylere özendirmek yada  bazı davranış ve maddeleri övmek için yazmıyorum. Bu nedenle yazıma ABD'nin 44. başkanı Barack Obama 'nın söylediği gibi gireyim: "Gençliğimde ben de esrar içtim. Ama kızlarıma söyledim ; kötü bir fikir, zaman israfı ve sağlığa pek faydalı değil..."

Bununla birlikte, son yıllarda İngiltere' de yapılan araştırmalarda, esrarın alkol ve sigaradan daha zararlı olmadığı ortaya konmuş. Bu yazıyı esrarın fayda yada zararlarını anlatmak için değil, aslında onunla ilgili bir anıma girebilmek için kaleme aldım.
Ancak bugün toplumda esrar içmek hala bir tabu sayıldığı için adımlarımı dikkatli atıp kelimeleri özenle seçmek durumundayım. Yine de dünyanın geri kalmış yada ileri gitmiş bir çok ülkesinde ot içmenin belli ölçülerde serbest olduğunu hatırlatayım. En son Kanada ülkesi, günde üç gram olmak üzere kullanımı serbest bırakmış. Tabular, toplumun çoğunluğu tarafından tasvip edilmeyen davranış ve düşünceler bütünü. Aynı halkın yıllar önce hassas olduğu bir konu, yıllar sonra çok umursanmayan yada normal karşılanan bir şekle bürünebiliyor. Esrar da öyle... Ona  Kızılderili yerlilerinin mutluluk çubuğunda, Orta Doğu şairlerinin mısra aralarında rastlayabiliyoruz.
Sümerlerden beri bu topraklarda içildiği, değişik alanlarda kullanıldığı biliniyor. Dünyaya da doğunun bir armağanı gibi duruyor. Hindistan'da zinhar yasak olmasına rağmen dünyadan el etek çekmiş ve kendini dine adamış Sadu 'ların esrar dumanı çekmesine hoş görü ile bakılıyor. Neticede nihai amaç Mudra değil mi, ver dumanı gitsin...
Edebi literatüre de bolca söz ve kelime ihraç etmiş.
Belkide bunların en çarpıcı ve ilgi çekici olanı, tarihi jargonda Batıni olarak adlandırılan ve dünyada, meşhur "Alamut kalesi fedaileri" diye tanınan Haşhaşiler'dir. Dünyanın ilk terör örgütü olarak sayılan oluşumun fenomen lideri Hasan Sabbah, müridlerini esrar içirdikten sonra, bir bahçeye alarak onlara kadınlar sunmuş ve onları Alamut 'un cennet olduğuna inandırmıştı. Cennete son bir kez daha ama bu defa sonsuza kadar gitmek isteyen bu müritler, tarihin ilk canlı fedaileri olarak şehir merkezlerinde, çok önemli kişilere bireysel suikastlar düzenlemişlerdi. Bundan dolayıdır ki, profesyonel katil sözcüğü, İngilizce'de "Assassin" dir ve direkt olarak "Haşşaşin" den benzetilerek alınmıştır.
İnsana keyif veren etkisi yanında, hayal görme, role kapılma, manipülasyona açık hale gelme, daha zeki hissetme, tüm duyguların daha net çalışması ki buna damarda akan kanın sesinin duyulması ve nefesin boğazda hissedilmesi dahil bir çok etkisi olduğuna kanaat getirilmiştir, çoğu halüsinasyondur ve ortamlarda trip olarak bilinir.
Ben de gençken esrar içtim. Bence geç bir yaşta...
Aslında doğup büyüdüğüm ve on üç yaşında sigaraya başladığım kanunsuz mahalle ortamında arkadaşlarımın bazıları ellerindeki balili şeker torbaları ile kafa yaparken, belkide çocuklarımızın yaşadığı kombili site hayatı için biraz erken doğmuştuk. Yine de mazur görülecekse, üniversite yıllarına kadar ağzıma sigara ve içkiden başka bir şey sürmemeyi kendime kâr bildim.
Üniversiteyi İzmir 'de okudum. Dünyanın bir ucuna, bambaşka bir işle meşgul olmaya da gitseniz, geçmiş; akşamleyin cılız sokak lambaları altında sizi ürküten ve aynı anda güldüren gölgemiz gibidir. Sürekli arkamızdan gelir.
Benim de öyle oldu. Askerliği İzmir' e çıktı bir kaç çocukluk arkadaşımın.  Eskileri yâd ettik, zamana ve mekana hayret ettik, hasret giderdik, güldük ve eğlendik. Yine de onları uğurlamak üzdü beni, gurbet hepimiz için acıydı, askerlik için gelmişseniz biraz daha...
Son gelen çocukluk arkadaşım Ömer.İki bin ikinin güneşli bir sonbaharıydı. Ömer zeki bir çocuk, okulla çok vakit kaybetmek istemedi, babası ile ticaret yaptı, çok da başarılı oldu, hali vakti yerinde. Tabiki çocukluk onun da bırakmadı peşini . Trabzon'da sarılan üçlüler, İzmir 'e kadar geldi.
İzmir' deki evin salonunda otururken, "Kardeşim" dedi, yarın birliğe teslim olacağım. Trabzon' dan gelirken arkadaşlar cebime hediye koymuşlar, şunu burada içebilir miyim diye rica etti malı göstererek.
Dedim ki oğlum, gel benim odamda iç sorun yok. Benim odaya geçtik, kalın üçlüye çakmağı en üst seviyeden dayadı Ömer. Çabuk çabuk iki nefes alıp otları ateşledi. Bir fırt çekip soğumaya bıraktı.
Sessizlik... Havadan sudan sohbete gireceğim ama Ömeri'n gözleri bir kaç tatlı söze kanmış genç kız gibi, naif, masum ve yalana bulandı ...
Bir fırt daha çekti...
"Esrar ne demek biliyor musun Ömer'im" dedim. "Duman" dedi güldü. Yok oğlum dedim, öyle değil yani anlamı ne?
"Bilmiyorum ne?"
O anlamını bilmeden içiyordu, ben anlamını biliyor içmiyordum. Hayat hep böyle ironi dolu değil miydi?
Esrarın anlamı, kafamın duvarlarında adım adım yürürken, çocukken uzak kalmayı başardığım bir gerçeği, şimdi bir gereksiz bilgi ile yüzleştirme isteği belirdi içimde.
"Ver lan bi fırt" dedim
"Olmaz" dedi Ömer, ben senin günahına giremem.
Biz zaten günah defterlerini tersinden okuyalı az bir zaman olmuştu. " Günahı benim oğlum, ne olacak bir fırttan..."
İlk nefesi çektim, Ömer aldı, bana verdi, ikinciyi çektim, Ömer aldı bana verdi, üçüncüyü çektim.
"Esrar" dedim, ne demek biliyor musun oğlum, sırlar demek, sırlar...
Ömer güldü ben de güldüm.
Sır'rın Arapça çoğul hali, Esrar... Sırlar...
"Hmmm dedi,iyiymiş" güldü...
Eee dedim," ne oldu şimdi, kafam güzel olmayacak mı?"
"Kafan güzel değil mi" dedi? Güldü...
Vallahi yok dedim, güldüm...
Hadi gel sana İzmir 'i gezdireyim, Alsancak' a gidelim oradan Kordon, hava alır metroyla döneriz akşam.
Çıktık, Erzene'den Bornova meydana kadar yürüdük. Bir baktım tam orta kavşakta araçlar sıkışmış, yönlerini tâyin edemiyorlar, onlara yardımcı oldum. El işaretleri ile, sen dur, sen geç, sen bekle...
Gözüm bir ara Ömer'i aradı, karşıda karnını tutup gülüyor, sonra geldi kolumu tutup beni kavşağın ortasından çekti aldı, metroya doğru yürürken, gülmekten gözünden yaşlar geliyor. Ben tabi darıldım biraz, bana gülüyor diye. Oğlum dedim,sen de hiç anlamıyorsun şakadan. Metroya vardık. Kent kartları ikimizin yerine bastım, geçtik vagona bindik. İndik, yine bindik, indik. Aradan bir kaç saat geçti bir türlü Alsancak'a gidemiyoruz. Ömer dedi ki, Allah'ını seversen beni eve götür, midem bulandı, ben İzmir'e iki saatte geldim, sen beni üç saatte Alsancak'a götüremedin. Gülmeler...
Sonraki gün kafam berraklaşıp, olayları yavaştan hatırlayınca, Bornova merkezde yarım saat bilabedel trafik polisliği yaptığımı ve metroda yanlış duraklarda inip sürekli geri döndüğümüzü hatırladım.
Ben de gençken esrar içtim, ama kızlarıma söyleyeceğim ; kötü bir fikir, zaman israfı ve sağlığa pek faydalı değil...

MUSTAFA KEMAL YAVUZ
TRABZON /2019/ARALIK

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SOSYETE BÖLÜĞÜ / SİRİM PİT

Okuldu, sınavdı, işti derken yaş hafiften kemâle dayandı, yirmi yedi oldu.İki  bin dokuz yılının Ağustos ayında vatanî görevimi yapmak üzere Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından orduya alındım. Alındım derken işte, elimde Dyo boya reklamlı, orta boy bir valiz ile nizamiyeden giriş yaptım. Askerliğini yapan abiler ve arkadaşlardan aldığım tüyo üzerine, mantığımı  Gaziantep 5. Zırhlı Tugay 'ının büyük sürgülü  kapısının ardında bırakıp beş ay beş günlük kısa ama hızlı askerlik macerama, ürkek bir adım attım.  Herkes yeşiller içinde. Karıncalar gibi bir yerlere koşturuyor. Çok kalabalık, ama bu kalabalığa imkan vermeyen gizli bir düzen var. Acemi askerim,  bir an önce bölüğümü bulmaya çalışıyorum. Elimdeki kağıtta  TOW Bölüğü yazıyor. Önüme gelene bölüğümün yerini soruyorum. Bu kadar acele etmeme gerek olmadığını, bölükte bensiz de bir şekilde işlerin yürüyebileceğini henüz idrak edemiyorum. Kağıdımı okuyan bazı erler ve komutanlar "Allah Allah" bi...

SOKRATES'İN EKSİK HEYKELİ

SOKRATES'İN EKSİK HEYKELİ Bundan yaklaşık iki bin beş yüz yıl önceydi. Basık burunlu, önü kelleşen saçlarını arkadan sırtına doğru uzatan, göbekli çirkin bir ihtiyar, “ahlak felsefesinin “ temellerini atıyor , ancak gençleri tuhaf bilgiler ile zehirlediği ve Atina’ya yeni tanrılar getirdiği gerekçesi ile idama mahkum ediliyordu. Sokrates, kendisinden iki bin beş yüz  yıl sonra;  hemen yanı başında yeni tanrılarla tanışmış bir ülkede, idama mahkum olan bir gencin , yaşı henüz ölüme tutmadığından, proteinsiz büyütülüp asıldığından haberi olamadan, zehri bir nefeste dikleyerek bu diyardan göçüp gitti. Ucuz bir baldıran zehirini bir dikişte içemeyecek kadar talihsiz bu gençlerin, boyunları kıtır kıtır kırılırken, Soktates’in heykeli, pişman olmuş şehir ahalisi tarafından , Atina tapınağına bir anıt olarak koyuluyordu. Derler ki ; zamanın ve tüm zamanların en iyi filozofu olan Sokrates’e, dünyanın envai çeşit yerlerinden insanlar gelip, ders almak istemiş ancak Sokrates bu...

DÜNE BENZİYOR YARINLAR

Yordu beni insan olmak Kazanmak Kaybetmek Alışmak... Yordu beni ayık kafalar Defterler Hesaplar Provalar... Donuk günaydınlar Gri sabahlara Her gün daha çok düne benziyor, Yarınlar... Mustafa Kemal Yavuz 2019