Ana içeriğe atla

DUVARA ASILAN KADER



Askerden döndükten sonra başarısız kpss denemelerinin hayattan soğuttuğu işsiz ve umutsuz bir adam olarak gezdiğim Trabzon caddelerinde rastladım Halil abiye.İki bin on yılının soğuk kış günlerinden biriydi.

Benim iş hayatımın başlangıcı O'na rastlamam ve ayaklarımın üstünde durmaya çalışırken sürekli desteğini görmem sonucunda şekillendi diyebilirim.

 Halil abi bir sigorta firmasının bölge müdürüydü. Trabzon'da aynı mahallede oturmaktan ve aynı köyden olmamızdan dolayı tanışıyorduk. Nasılsın, ne yapıyorsun diye sordu. Kötüyüm iş arıyorum diye cevapladım sorusunu. Çaresizliğimi gözlerimden okumuş olacak ki bana kendi bünyelerinde kadro olmadığını ancak bireysel emeklilik diye başka bir dal olduğunu, istersem müdürüyle konuşabileceğini söyledi. İşin biraz farklı ve zor olduğunu, ama denemekten de zarar gelmeyeceğini ekledi.

 Edebiyat fakültesi mezunu olarak başladığım vahşi hayat, finans sektöründe devam etmemi istiyordu. Kuru bir kış soğuğunda, bir kaç sene önce abimin düğününde aldığım açık renkli yazlık takım elbisem ile katıldığım mülakatları ve sınavları geçerken, kendimi adını ilk defa duyduğum Groupama Emeklilik şirketinde yine ilk kez duyduğum bir ürünü,  bireysel emeklilik poliçelerini satarken buldum. Şimdi bazı çaylak arkadaşların bunu okuyup, bireysel emeklilik poliçe değil sözleşmedir dediklerini duyar gibiyim. Siz de haklısınız dostum. 


 Halil abinin neden "zor iş "dediğini bir süre sonra anladım. Gün boyu dışarıda yeni müşteri aramak ve hedefleri tutturmak üzerine kurgulanmış garip bir oyunun içinde iki yılım geçti. Cumartesi ve Pazar tatildi ama hafta içi yüz yıldı. Elimde bir çanta ve içinde yeni sahiplerini bulmak zorunda olan  poliçelerin bazıları, gün geldi işten atılmamak için kâh kendim, kâh eşim için imzalandı. Şirkette yazılı olmayan ama herkesin çok net bildiği bir kural vardı : Üç ay üst üste hedefini ıskalayan personel kendini kapının önünde bulurdu.

 Hayatımın en stresli altı ayı böyle geçiyordu ki sonunda bende şartel indi. Artık psikolojik olarak dayananacak gücüm de kalmadı. Eğer bu işe bir dakika daha katlanıyorsam,  yegâne sebebi evli olmam ve bunun getirdiği toplum baskısıydı.

Yine o dakikalardan birinde hedef gerçekleştirme kaygısıyla müşteri arayışına yöneldim. Nereden bulabilirdim bu müşteriyi?  Müşteri nasıl bulunurdu?  Artık satmak, müşteri bulmaktan daha kolay hâle gelmişti. An itibari ile beni en az yarım saat dinleyecek ve onlarca yıl sonra sahip olabileceği bir şey için şimdiden ödeme yapmaya başlayacak birilerine ihtiyacım vardı. Aklıma bir fikir geldi. Bilgisayarımı açtım ve google amcaya "Trabzon 'daki Doktorlar "  yazdım. Önüme kalabalık bir liste geldi. Telefonu olanları sırayla aramaya başladım. Yedisi hiç çalmadı. Beşi meşguldü. Altısı beni hiç dinlemedi. Bırakmak konusundaki iç sesim kendime galip gelmeye başladı.

Son bir numara daha çevirdim. Kibritçi kız masalı dijital tuşlarda mânâ bulmaya başlarken, telefona bir erkek sesi çıktı. Bunu kaçıramazdım. En iyi konuşmamı yapmalıydım. Sesim, direkt hayırı yemeyecek kadar ciddi, sempati uyandıracak kadar samimi olmalıydı. Sesimi ve konuşmamı hazırladım , kim olduğumu, nereden ve neden aradığımı söyleyip randevu talep ettim. Telefondaki diş hekimi Adnan Bey , bana nazikçe teşekkür edip, muayenehanesinin altında bir Akbank Şube'si olduğunu ve hemen hemen her hafta birisinin gelip bireysel emeklilik yaptırmaya çalıştığını ama yapmadığını ve yapmayacağını söyledi. Israr ettimse de yine teşekkür etti ve hayır dedi.  Ben hâlâ ümidimi kesmeden, "eğer size bir zararım olmayacaksa yine de gelip tanışmak isterim " dedim. 

Sanırım doktor,  bir gencin hevesini kırmamak yada telefonu artık yüzüme kapatmamak  için " iyi, yarın sabah dokuz buçukta gel bakalım " dedi. Çok teşekkür ederim dedim gözlerimin içi gülerek, adresi alabilir miyim?
Adnan Bey, cadde ve sokak ismini söyledikten sonra adresi Hopa / Artvin diye tamamlayınca başımdan aşağıya kaynar sular döküldü, iki yıl önce muayenehanesini Hopa'ya taşımıştı. Ben Trabzon 'daydım. Arabam yok, param yok. Sabahın köründe kalkıp nasıl Artvin 'e gideceğim? Randevu almak için neredeyse on dakika zorladığım doktora da, oraya gelemem diyemedim. Gitmemeyi düşündüm,  zaten nereden hatırlayacak,  şimdiden unutmuştur dedim ama kendimi kandıramadım. Gurur yaptım, sözümden dönemedim, arkadaşımdan borç aldım. Sabah sahilden bir otobüs bulup atladım, üşüdüm ve ıslandım. Gerçekten de altında bir banka şubesinin olduğu doktorun muayenehanesini bulup kapıyı çaldım, henüz gelmemişti. Sekreteri tarafından içeriye alındım.  Doktor Adnan Bey gelince mutfağa geçti ve kahvaltılık bir şeyler atıştırmaya başladı. Beni de sofraya davet etti, kravat ve takım elbisenin altındaki parlak ruganlarımın karşıya pek belli etmediği, dramatik anlardı. 
Yemek faslından sonra salona geçtik. Bir sessizlik olmuştu ve konuya nasıl gireceğimi bilemedim. Gözüm duvarda kepli bir fotoğrafı olan güzel kıza takıldı. Tahminim o ki, bir lise mezuniyeti hatırasıydı. Adnan Bey'e duvardaki kızın kim olduğunu sordum. Kızı olduğunu söyledi kısaca. Kaça gidiyor dedim. "Bu yıl üniversiteye başlayacak" dedi yine kısaca. O da sizin gibi diş hekimi mi olacak diye sordum. " Evet " dedi.  Bu kısa diyalogların her biri "artık kalkıp gidebilirsin delikanlı" anlamına gelmeye başlamıştı.
Artık karar verdim,  son sorumu sorarak kalkıp Trabzon 'a dönecek ve istifa edecektim.
Kızınız bir devlet hastanesinde mi göreve başlayacak yoksa sizin gibi bir muayenehane mi açacak?
" Kendi muayenehanesini açacak "dedi.
Ben de üniversite yıllarını göz önüne alarak, Adnan Bey 'e bu muayenehaneyi açabilmek için şimdiden her ay ne kadar biriktirmesi gerektiğini söyledim.
Adnan Bey hiç tanımadığı bir gence kredi kart bilgilerini verip bireysel emeklilik sözleşmesini imzaladı. Ben de o gün istifa etmekten vazgeçtim. 

İnsanlar bazen sözleriyle değil ama eylemleriyle sizi hâyâl kırıklığına uğratır. Belki  kelimelerle değil ama bakışlarıyla sizi amacınızdan alıkoymaya çalışır. O zaman Will Smith 'in efsane filmi  " Umudunu Kaybetme " de oğluna verdiği öğüt bizler için bir baş ucu kılavuzu gibidir : 
Kimsenin sana bir şey yapamayacağını söylemesine izin verme, benim bile. Bir hayâlin varsa peşini bırakmamalısın. İnsanlar, kendilerinin yapamadıkları şeyleri senin de yapamayacağını söylerler. Bir şeyi istiyorsan peşini bırakma; git ve al." 


Bir süre sonra şirketten ayrılıp başka bir şirkete geçtim. Terfi aldım,  yönetici oldum. Hesap makinesiyle yüzde alamazken,  bir kaç yıl sonra büyük bir ekibe ve uluslararası bir finans firmasının çalışanlarına temel finans ve satış ile ilgili eğitimler verdim. Edebiyat fakültesi mezunu olarak başladığım bu serüvene Bankacılık ve Sigortacılık Bölümününden de mezun olup kendi sigorta şirketimi açarak devam ediyorum. 
Hayatta kaygılar, insanın sınırlarını zorlar. Zorlayan ve sürekli deneyen doğruyu bulur çünkü çok hata yapar. Halil abi denemekten zarar gelmez derken aslında bilinç altındaki bu deneyimden söz etmişti. Dokuz sene sonra şunu öğrendim ki, eğer hâlâ nefes alıyorsan hiç bir şey için geç değildir.  Şans dediğimiz şey , fırsat ve hazırlıklarımızın toplamına eşittir ve hayatın metamatiği bu kadar basittir. 

Benim şansım, hayatımın her döneminde hak edenden esirgemediğim saygı ve sevgimin , ardımda hep Halil abiler yaratmasıydı. Adnan Bey'ler ise aradığım ve sıkı sıkı tutunduğum rızkımdı.

Hayatımı her ikisine de ihanet etmemek ve hiç tanımadığım bir kız fotoğrafının herşeyi değiştirebileceğini bilerek yaşamaya devam edeceğim.

MUSTAFA KEMAL YAVUZ 
04.12.2018


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Üzüntü Lambasının Cinleri

En erken anılarımdan biridir bu fotoğraf. Bir kurban bayramı sabahıydı, o yüzden Esin’ le ben cicileri giyinmişiz , babam ve büyük amcam kurban kesecek.  Sahi böyle kaç şey hatırlıyorum o yaşlara dair. Mahallemizde dere vardı mesela hatırlıyorum. Benden büyükler o dereden su içildiğini söylese de , ben yetişemedim. Ben dereyi gördüğümde kadınlar kenarına çömelmiş çamaşır yıkıyordu. Benim çocuğum ise üzerine beton dökülüp, kemik hastanesinden İnci Sokağa kadar merdiven yapılmış halini gördü. Geceleyin ıssız bir vakit o merdivenden yürürseniz, bir çığlık gibi hala  sesini duyabilirsiniz.  Neden geçmişe gidince hep üzülürüm. Eğlenceli şeyler de çok aslında çok gülmüşüz yaşarana dek gözlerimiz.Ama sanırım insan çok özlediği şeyin bir daha geri gelmeyeceğini bildiğinde , tüm duygular üzüntüde birleşiyor. Özlem de , şefkat de , sevgi de , minnet de…Hepsi aynı üzüntü lambasına sığmayı başarıyor. Ne zaman lambanın tozunu temizlemeye başlasan, içinden binlerce cin çıkar. Hepsi iyi...

SOSYETE BÖLÜĞÜ / SİRİM PİT

Okuldu, sınavdı, işti derken yaş hafiften kemâle dayandı, yirmi yedi oldu.İki  bin dokuz yılının Ağustos ayında vatanî görevimi yapmak üzere Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından orduya alındım. Alındım derken işte, elimde Dyo boya reklamlı, orta boy bir valiz ile nizamiyeden giriş yaptım. Askerliğini yapan abiler ve arkadaşlardan aldığım tüyo üzerine, mantığımı  Gaziantep 5. Zırhlı Tugay 'ının büyük sürgülü  kapısının ardında bırakıp beş ay beş günlük kısa ama hızlı askerlik macerama, ürkek bir adım attım.  Herkes yeşiller içinde. Karıncalar gibi bir yerlere koşturuyor. Çok kalabalık, ama bu kalabalığa imkan vermeyen gizli bir düzen var. Acemi askerim,  bir an önce bölüğümü bulmaya çalışıyorum. Elimdeki kağıtta  TOW Bölüğü yazıyor. Önüme gelene bölüğümün yerini soruyorum. Bu kadar acele etmeme gerek olmadığını, bölükte bensiz de bir şekilde işlerin yürüyebileceğini henüz idrak edemiyorum. Kağıdımı okuyan bazı erler ve komutanlar "Allah Allah" bi...

MUTLULUK ÜZERİNE / ARKA BAHÇEDEKİ YALNIZ TABLOLAR

Yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinin, gözümüze en çok sokulan  kavramı da "mutluluk" oldu. Şarkılarda, sözlerde, akıl vermelerde. Varılması gereken zorunlu bir hedef gibi pazarlanıyor yirmi beş yıldır.  Ürünün adı ve satıldığı mecra önemli değil, tesadüfen denk geldiğimiz bir radyo frekansından satılan  bilmem ne yağının, bilmem ne boynuzunun ne idiğü belirsiz   kreminin vadettigi duygunun çıktığı kapı belli artık. En kurumsalından, en ilkeline, şirketlerin üzerimize tüm iyi niyetleri ile abandığı bu soyut tecavüzün adı mutluluk. Kapitalizm, insanların satın alma güdülerini harekete geçiren ana dürtünün "mutluluk " olduğunu keşfettiğinden beri,her şirket sattığı ürünün acayip bir   mutluluk duygusu vereceğini vadediyor. Her yer gülen suratlarla dolu. Herkes satın aldığı biricik ürününün yanına kıvrılmış,mutluluktan ölmek üzere.Bu sarhoşluğu deneyimlememiz için bir tık uzaktalar.Eskiden insanlar kıyıda köşede neyi varsa denkleştirir ev alırdı. Şimdi 4+1 m...