
Pena artık doğum yapma vaktinin geldiğini hissetmişti .
Ormanın içerilerindeki büyük ağaçların derin kovukları, hem kendisi hem de
doğacak yavruları için daha güvenli bir seçimdi. Küçükken bazen bu ormanın
köylere yakın güvenli yerlerinde sahibi Bay Reymond ile koşturur, fırlattığı
oyuncağını geri getirip mutlu olurdu. Sahibi ve sevgili eşi Amanda ölene kadar
herşey çok güzeldi. Sahiplerinin zamansız ölümünden sonra ise kendini bir anda
sıcak yuvasının kapısında yapayalnız buldu. Artık kimsesizdi ve üstelik
hamileydi.
İşte bu yüzden, iyi
bildiği bu ormana sığındı ve doğum için orada kendine güvenli bir yer buldu.
***
Zaman çabucak geçti,
kendine tıpa tıp benzeyen beş güzel yavru doğurdu. Yavrulardan biri dişi
diğerleri ise erkekti.
Sabahtan akşama kadar ormanda oyunlar oynayıp, emdikleri
sütten başka, annelerinin getirdiği
leziz yemeklerle de hızla büyüyorlardı . Artık Pena 'nın, onları kendi başlarına yaşamaya devam
edebilmeleri için yalnız bırakmasına az bir süre kalmıştı. Yavruların hepsi
anneleri gibi altın sarısı uzun yumuşak tüylere, meraklı ve akıllı bakan
yuvarlak kahverengi gözlere sahipti. Başlarının yanından sarkan sevimli büyük kulakları onları daha hareketli ve
yaramaz gösteriyordu. Minik siyah burunları ve gülen ağızlarının içindeki pembe
dilleri ile bu köpek yavruları, herkesin
sahip olmak isteyeceği bir cinstendi.
Gündüzleri, Pena ve yavruları için ne kadar eğlenceli ve
gürültülü ise geceleri de o kadar sessiz ve korkutucuydu. Sırtlan, çakal ve
kurt sesleri ormanın soğuk sessizliğini bozup onları tedirgin etse de , Pena '
nın süt dolu kucağı, tüm tehlikelerin üstesinden gelecek kadar sıcaktı. Bir
gece, yuvalarını fark eden bir sırtlan sürüsü Pena 'yı epey uğraştırmış, bu
sırada, uzun süredir ilk kez insanların bir faydasını görmüştü. O gece ormanda
avlanan bir insan gurubu, bu vahşi yaratıklara tüfekleriyle ateş edince,
sırtlanların hepsi keskin ve parlak dişlerini gösterip gerisin geri kaçmış ve
bir daha da yuvanın yanına yaklaşmamışlardı.
***
Bu son olay Pena ' nın aklına bir fikir getirdi. Gündüz,
ormanın köylere yakın kısımlarına odun yapmak için gelen insanların yanına
yaklaşıp, yavrularını sahiplenlenmelerini sağlayacaktı. Aslında insanların
sırtlanlardan daha da tehlikeli olabileceklerini bilecek kadar tecrübeliydi
Pena . Ama yine de, eşlerine ve çocuklarına hediye edilmekten mutluluk duyulan
bir cins olduklarının da farkındaydı. Bay Reymond 'un kendisini bulduğu o gün
ne kadar çok sevindiğini ve onu avuçlarının arasına alıp Amanda 'ya nasıl da
heyecanla koştuğunu hatırladı. Hatta evin diğer köpekleri dışarıda klübelerinde
yaşarken, Pena bol köpüklü bir banyonun ardından hemen evin içine alınmıştı.
Pena 'ya eş seçilirken de titiz davranılmış , ona kendi cinsinden bir köpek
lâyık görülmüştü. Tüm bunlar ne kadar özel bir köpek olduğu konusunda onu ikna
edip, öz güven vermişti. Pena da bu güveni asla boşa çıkarmamış, sahibine daima sadık ve akıllı bir köpek
olmuştu. Bay Reymond 'un iki at koşulmuş arabasının arkasındaki meyve kasasına
saklandığı o gün, henüz küçük bir yavruydu Pena. Bay Reymond onun meyvelerin
arasından kendisine baktığını fark ettiğinde altı saatlik yol gelmiş olduğunu
ve tekrar geriye dönemeyeceğini de çok iyi biliyordu. Onu eve götürüp eşi
Amanda ile tanıştırdığında, mutlulukları iki kat daha artmıştı. Pena 'nın ilk
uyuduğu yer, Amanda 'nın köşede duran
gitar kutusuydu. Bundan sonra koca bir köpek olana dek de bu böyle devam etti.
Bir gün Amanda, gitarını çalmak için penasını aradı ama bulamadı. Biraz sonra
zıplayarak odaya girip ağzındaki penayı Amanda 'ya uzatan bu akıllı yavru
köpeğin adı da Amanda tarafından "Pena" olarak koyuldu.
***
Pena nemli gözleri ile
geçmişi hatırlayıp, yavrularından ayrılmak zorunda olmanın verdiği
üzüntü ile boynunu büktü ve son kez onları öpüp kokladı. Artık yola çıkma vakti
gelmişti. Ağaçlara büyük bir gürültü ile inen balta seslerine karışan insan
haykırışlarına doğru yola koyuldular. İyice yaklaştıklarında Pena geniş
yaprakların ardından insanları kolladı ve üzüntü ile dolan gözleriyle bir kez
daha yavrularına baktı. Yavrularına işaret verince hepsi birden oynayarak dört
insanın çalıştığı düzlüğe attılar kendilerini.
Onları gören oduncular, baltalarını yere bırakıp bu dünya
tatlısı hayvanları şımartıp sevmeye başladı.
Hepsi de bu
yavruları, eşlerine ve çocuklarına hediye etmekten bahsediyorlar, çantalarından çıkardıkları yemeklerini paylaşıp onları mutlu etmeye çalışıyorlardı.
Pena yanılmamış olmanın verdiği mutluluk,
içini dolduran huzur ama yine de biraz gözyaşı ile ağaçların arasından
usulca yürüyüp gözden kayboldu.
Yavrular da ilk kez karşılaştıkları bu insanların, ilgisinden
memnunlardı.
Biraz sonra,
oduncular işlerine geri dönmek için baltalarını ellerine aldıklar.
Yavruların boyunlarına da kaçmasınlar diye birer ip dolayıp onları ağaçlara
bağladılar. Dört erkek yavru, hallerinden memnun olsalar da, dişi yavru bu durumdan
huzursuz olmuştu. İlk kez elinden alınan özgürlüğü, annesinden ayrı kalmanın
verdiği hüzünle birleşince kendini çok kötü hissetti. Daha dün annesinin
sıcacık koynunda huzur içinde uyurken,
şimdi burada tanımadığı insanlarla ve üstelik boynundan ağaca bağlanmış
bir halde durmak onu çok üzüyordu. Annesinin güzel kokusu bir an aklından
çıkmıyor, bir an önce onu bulmak istiyordu. Boynundaki ipten kurtulmak için
defalarca hamle yaptı ama başaramadı . Buradan kurtulup tekrar annesine
kavuşmanın bir yolu olmalıydı. Oduncular işlerini bitirdiklerinde, yavruları çözüp zayıf bir atın çektiği odun
arabasının arkasına koydular ve köye doğru yola koyuldular. İşte dişi yavrunun
aradığı fırsat ayağına gelmişti. Usulca kafasını kaldırıp çevresine baktı. Dört
adam da arabanın önünde sohbet ederek yürüyorlardı. Kardeşlerinin ikna
edemediği dişi yavru ,hemen arabadan yere atlayıp ormanın içlerine doğru
koşmaya başladı. Nefes nefese kaldığında, durup geriye kardeşlerine baktı.
Onları da çok özleyecekti ama önce sevgili annesini bulmalıydı.
***
Her ağacın dibinde annesinin kokusunu arayarak yürüdü, yürüdü,
yürüdü . Ama ondan bir iz yoktu. Artık akşam kızıllığının korkutucu gölgesi ormanın üzerine çökmeye
başlamıştı. Kendine bir sığınak bulmalı ve geceyi güvende geçirmeliydi. Tam o
anda annesinin kokusu geldi burnuna,
yaklaştı , bir kaya kovuğuydu bu. İçeri girdi, koku daha da şiddetlendi. Annesinin kokusu
içeriyi sarmıştı. Yavru inleyerek seslendi ama cevap veren olmadı. Annesinin
belki de bir süre önce burada dinlenmiş olabileceğini düşündü ve çaresiz uyudu.
Uyandığında çiğ
düşmüş çimenlere attı adımını. Biraz sonra büyük bir sis yerden kalkacak ve
peşinden güneşin ışıkları yüksek ağaçların aralarından ormanı dolduracaktı. Şu
anda onu mutlu eden tek şey buydu. Yürümeye devam edebilmesi için yemek yemek
zorundaydı ama şimdiye kadar kendisi hiç yemek bulmamıştı. Bunu tek başına
nasıl yapacaktı? Böyle aç ve halsizce annesinin peşinden gidemezdi. Durup
düşündü. Annesi her gün o kadar yemeği tek başına nasıl buluyordu? Her gün beş tane yavruyu nasıl da besleyip doyuruyordu? Annesiyle gurur duydu yavru. Onun ne kadar
cesur ve büyük biri olduğunu düşündü. Bu sırada önünden geçen bir fareye ilişti
gözü. Patisini attı ama yakalayamadı.
Sık ağaçların arasından merhametli bir el gibi ormanın içine uzanan güneş ışığına
baktı. Sanki annesini gördü ışığın yere değdiği yerde. Ona doğru bir adım
attı, "anne" dedi. Işığın altındaki görüntü daha da
netleşti ve ona olanca gücüyle " kaç " diye bağırdı.
Sesi duyar duymaz koşmaya başladı
yavru. Annesini son kez gördüğü bu yerden, arkasında onu ele geçirmek
için sabırsızlanan iki vahşi kurt olduğu halde hızla kaçıyordu. Yavru koştu
koştu, ağaçların bittiği, düz çimenlerin ve kayalıkların başladığı bir yere
geldi. Arkasına baktı, kurtlar artık
koşmuyor, ona doğru sinsice gülerek yürüyorlardı. Onu tuzağa çekmişler ve
uçurumun kenarına sıkıştırmışlardı. Dişi yavru ileriye doğru bir adım daha
attı. Ayağına çarpan bir kaya parçasının uçurumda düşüşünü izledi. Kurtlar
kendilerinden emin ve dilleri dışarıda yavaşça yaklaşmaya devam ediyorlardı.
Yavru bir onlara , bir de her iki yanında yemyeşil çimenlerin uzandığı
,kıvrılıp sonsuzluğa akıyormuş gibi duran beyaz köpüklü nehire baktı. Bir damla
gözyaşı düştü gözünden annesi ve kardeşleri için. Suya karıştı mı göremedi.
Ailesi ile birlikte yaşamayı seçemedi
belki ama yalnız ölmeyi seçebilirim diye düşündü. Kendini kurtların şaşkın ve
kızgın bakışları arasında uçuruma bıraktı.
***
Nehrin soğuk sularına bir çivi gibi saplandığında, oradan
bir daha sökülüp çıkamayacağını düşündü. Ama ilginç bir şey oldu ve azgın nehir
bir el gibi yukarı itti onu. Islanmış küçük başı suyun üstüne çıktığında,
kafasını yukarı doğru kaldırıp, ellerini ve ayaklarını çırpmaya başladı. Böyle yapması gerektiğini ona kimse
söylememişti ama sanki daha önce defalarca
yüzmüş gibiydi. Dakikalarca suyla mücadele etmiş çok yorulmuştu. Akıntı onu
ileride durgunlaşan nehir yatağına taşıdığında, son bir gayretle kenara doğru
yüzüp çalılıklara tutundu. Yarı baygın gözlerinin önünde akan nehre bakıp,
vücuduna dokunan bir şey hissetti ama
tepki bile veremeden oracıkta bayıldı.
***
Ayılmaya başladığında kulağına gelen seslerin insan sesleri
olduğunu anladı.
Gözünü yarıya kadar açtı, yanında küçük bir çocukla, bir
adam vardı . Ve etrafta çanlarının sesleri bütün vadide yankılanan bir sürü
koyun gördü. Koyunların çıkardıkları sesler ona huzur verdi.
" Bak,işte
uyandı baba" dedi çocuk. "Hey
merhaba dostum..."
Babası gülümsedi. Çocuk konuşmaya devam etti.
"Babacığım lütfen bu köpeği büyütmeme izin ver. Ona nasıl çoban köpeği
olunur öğretirim, ne olur!
Babası elini yavrunun ensesine doğru uzattı, ve onu
ensesinden tuttuğu gibi havaya kaldırdı
ve başını memnuniyetsizce yanan ateşe dönüp yüzünü ekşitti. " Bak Allen,
evet bu gerçekten güzel bir köpek ama bir dişi! Biz çobanız ve zamanımızı boşa
harcayacak maceralara giremeyiz. Bu köpek koyunlarımızın peşinden gidip onları
güdemez. Hadi onu eğittik ve bunu başardı diyelim, onları kurtlardan koruyacak
kadar güçlü değil " dedi.
" Hayır baba " dedi Allen ağlayarak. Yanlış düşünüyorsun!
Nasıl yapıldığını öğrenirse koyunlarımızı güdebilir .
Tıpkı senin bana öğrettiğin gibi. Hem Tom da yaşlandı, artık
eskisi gibi çabucak sürüyü çeviremeyecek. Belki bir erkek kadar güçlü değil ama
erkeklerden daha cesur bir köpek bu!
Kurtlardan kurtulmak için uçurumdan nasıl atladığını gördüm baba! Henüz
yavru olmasına rağmen dakikalarca Fırtına Nehri'nde yüzüp kendi başına kıyıya
çıktı. Ölümden hiç korkmadı ve yaşamayı seçti baba, üstelik henüz bir yavru olduğu hâlde! "
***
Adam elindeki odunla önündeki ateşi karıştırıp Allen 'a
baktı. " Peki Allen "
dedi. " Belki de sen haklısındır, o
hâlde ona bir şans verelim. "
Allen babasının kucağına atladı ve onu öptü. " Teşekkür
ederim baba , seni yanıltmayacağız. " dedi. Yavruyu kucağına aldı ve
üzerine örttüğü battaniyenin altından kuruyan sarı uzun tüylerini sevdi.
" Sen çok cesur bir köpeksin dostum, senin adın Brave olsun tamam mı? BRAVE!
" Evet , gerçekten harika bir isim Allen " dedi
babası.
Brave uzun zamandır
ilk kez bu kadar mutlu hissetmişti. Hayatı kendi gibi cesur bir çocukla
paylaşmanın güzel bir şey olacağını düşündü. Aklına kardeşleri ve annesi geldi.
Eskisi kadar üzülmedi. Kafasını birden
annesi gibi asil bir şekilde kaldırdı ve nehrin kenarına tehlikeli bir
şekilde yaklaşan koyunların peşine koşarak onları uzaklaştırdı.
Allen ve babası birbirine bakıp güldüler ve Allen, Brave 'nin kurtlardan nasıl kurtulduğunu
babasına tekrar tekrar anlattı...
MUSTAFA KEMAL YAVUZ
24.08.2018
MUSTAFA KEMAL YAVUZ
24.08.2018
Yorumlar
Yorum Gönder