
Büsbütün sensiz ve hayli anlamsız kaldığım bu kesinleşmiş ayrılık günlerinde, oturup yazsam diyorum baştan sona ikimizin kaderini. Gücüne gider Allah 'ın deyip, eski bir Sümer efsanesinde arıyorum toza toprağa karışmış izini." Efsaneler zaten eskidir " diyorsun. Hata arıyor ve yine buluyorsun.
Mânâyı kelimelerin gölgesinde derin uykulara yatıran, kalpsiz bir otacısın sen . Oysa hiçbir anlam yüklemeden sebebine kederlerimin, beni rakıda ıslanmış bir akşam kızıllığının ufkunda, ikimizin yerine denizi izlerken görmeni isterim. Buza yazılar yazar,suyla silerim !
Bir kadeh öteye giderken bende bu haylaz şehir , sen pembe tabanlarında beyaz kumları taşıyıp sâkin bir dalga gibi uzaklaşır evine çekilirsin. Uyumadan önce günlüğüne not düşersin " böyle yazıldı kalp gözüyle görülen aşk mektubumuz" diye. Bana " aşk nedir " diye sormuştun. Ama sen de sorsana tutarsız günlüğüne, her gün böyle gözümün önündeyken, nasıl birden bire tarih oluyorsun? Her şey bir sebep sonuç döngüsünde birbirini kovalarken bizim cevabımız nasıl bir hiç olabilir? Peki hayvanat bahçesinde bir şempanze yavrusu doğarken aynı anda bir insanın hapiste ölümü düşünmesi arasında kaç genetik kader var biliyor mu günlük? Günler uzun, ben günleri aklımda tutamam. Anlıklarım var benim her saniyeni düştüğüm. Hece hece, seve seve yazılan. Yargılanan sayfalarca şiirlerim var!
Hükmü geriye bırakılmış masum bir müştekiyim ben. Tekrar tutulsam birine müebbet yer yüreğim diye, kendime parmaklıklar ördüm hatıralardan.
Şimdi iştahsız sabahları, tatsız öğlenlere , yarı baygın ikindileri anasonlu akşamlara bağlarken tekrar baktım eski fotoğraflarımıza. "Mutlu insan güzel insandır" dedim , ne güzelmişiz meğer...
Sen birşeyler kızartırdın filmlerden önce, ben inanmazdım seninleyken kötü beslenmenin bir canlıya zarar verebileceğine. Tıpkı yüreğin gibi dondurulmuş gıdalar da yerdim gülerek.
Saadet günlerimizde karnıma misafir ettiğim bu şişkinliğin , senden sonra günbegün inmesi de biraz üzüyor beni. Nihâyetinde, sana dâir bedenimde hatıra kalan son işaretlerdi yokluğunda hızla verdiğim kilolar. Şimdi düşünüyorum da gitmekte haklıydın.
Seni benden ayıran ince bir çizgi vardı , beni ise senden ayıran korkunç çukurlar... Kaçına gözü kapalı atladım; yandım , öldüm, dirildim bilemezsin. Bir yudum suda kulaç atardı umutlarım, öyle îmanlı öyle de serseriydi. Bana ne olduysa, herkesi sen sandığımdan sonra oldu. Dizin kanasa dizlerim tutmazdı hatırla! Şimdi kesseler önümde birini kaşım oynamaz.
Sana bu satırları, ısınan havanın aniden yükseldiği bir bölgenin, kuzeye bakan dik yamaçlarından yazıyorum.
Bulutlar çocuklara benziyor buralarda, sürekli yer değiştirip birbirinin arkasına saklanıyorlar. Sonunda oyunu bozuyor birisi, diğeri ağlıyor ve büyükler buna " yağmur " diyor.
Bu oyunu sen bozdun, ben ağladım, sahi ne çok ağladım! Kaderi de ağlamak değil mi bulutların?
Sonra sonra anladım, güneş hayattır. Yağmazsa yağmur, dökemez içini yere, dağılmaz bulutlar. Açılmaz mavi gökler, güneş doğmaz, başlamaz yeniden hayat. Garip bir döngüdür işte aşk! Birlikte kurulup tek taraflı bozulan. Gözyaşı ile ıslanıp sonra yeniden hayat bulan....
MUSTAFA KEMAL YAVUZ
18.07.2018
Yorumlar
Yorum Gönder