
Öğle güneşi gri bulutların arasından Trabzon
'u yoklarken Tarık, Cemonun kahvesine attı adımını. En iyi dostları bu nemli
pazar günü kareyi çoktan kurmuştu kahve avlusuna.
"Ooo
hoşgeldin damat bey" dedi Hüseyin gülerek. "Kısmet Hüseyinim"
dedi Tarık , üzüm bağının gölgesine kurulan elli bir masasının yanına bir
sandalye çekti. Bugün akşama kadar vakit öldürecek , akşam da bir umut güzel
haber bekleyecekti. Vakit bir türlü geçmek bilmiyordu, hoş bu kafayla kağıt
oynayacak hâli de yoktu, aklı fikri akşamki kız isteme faslındaydı.
Etrafa
şöyle bir göz attı, her zamanki yerinde, ince bacaklarını üst üste atıp sanki
birisini bekler gibi duran Deli Ahmet 'i gördü. Bacaklarına doğru eğilen vücudu
sırtındaki kamburu iyice ortaya çıkarmıştı. Tarık Cemo’ya seslendi, " Ahmet
abime benden bir çay." Cemonun doldurduğu bol talaşlı çayı alan çırak
Yaşar, çayı sahibinin önüne koydu. Ahmet abi elini göğsüne getirip ,
"eyvallah" dedi. Deli Ahmet pek konuşmaz, tütününe ot katar, kendi
kabuğunda yaşardı. Genç nesil pek bilmezdi Deli Ahmet 'i. Fişek gibi bir
delikanlıymış vakti zamanında . Garibe, fukaraya ikram ; zalime zulm edermiş.
Askere akıllı gidip deli döndü diyorlar. Büyükler Ahmet 'e saygıda kusur etmese
de gençler bazen kendilerince onunla kafa bulurdu. Yemeklerini mahalleli
yollar, Cemo’nun kahvesinde yatıp kalkardı. Gözle görülen bir delilik ettiği de
yoktu. Muhakkak hep yanında taşıdığı siyah bir el çantasından çıkardığı
defterine, kimsenin bilmediği bir şeyler yazar ve yine yerine koyardı...
Dolmuşçu İsmet, elinde bir işe
yaramayacağına karar verdiği kupa altılısını iki parmağının arasından masaya
bırakırken söylendi . " Bu Hacı İbrahim verecek mi kızı ne dersin Tarık ?
" Tarık, tütünü kağıda dizip sardı , ağzına götürüp yaktı, ağzı duman
dolunca ciğerine çekti ve dışarı üfledi sıkıntıyla. " Bilmiyorum İsmet,
bilmiyorum " dedi.
Mahallenin zengin ve bir o kadar kibirli
adamı Hacı İbrahim 'in kızı Gönül 'e vuruldu Tarık. Son iki yıldır gizli gizli
görüşüyorlar, aşklarından eriyip bitiyorlardı. Yetim Tarık'a kalsa ne kızı isteyecek
gücü ne de kızın babasının karşısına çıkacak güveni vardı. Ama mahalleli çok
severdi O'nu. Hatta Deli Ahmet bile... Pek nadir olan konuşmaları ya Tarık 'la
ya da Adil Bey'le olurdu. Balıkçı babasını, bir karayel sonrası Karadeniz
almış, bir daha da geri vermemişti. O zamandan beri mahsun çocukluğunu
çimenlere, parklara gömmüş, erken yaşta evin yükünü omuzlarına almıştı Tarık.
Şimdi iyi bir motor ustası olmuş, eli ekmek tutuyor, anasını ve kardeşi Mustafa
' yı ele güne muhtaç etmiyordu.
Gönül 'ü bu akşam mahallenin saygın
simalarından yazı işleri müdürü Adil Bey isteyecekti Tarık'a. Bu isteme işi
biraz danışıklı dövüş oldu. Hacı İbrahim 'in karısı Şerife Hanım'ın da bu aşk
yangınından haberi vardı. Kızının gözleri önünde eriyip gitmesine içi elvermiyordu.
Kendisinin otuz sene önce yapamadığı aşk evliliğini kızı başarsın istiyordu
için için. Gönül 'ün güzel kalbini incitmekten imtina ediyor, zengin olmasa da,
Tarık'ın biricik kızını ele güne muhtaç etmeyeceğini de biliyordu. Bu vesile
ile konuyu bir kez kocasına açma cesaretini kendinde buldu . Adam kadının
ağzına lafı tıktı. " Bana bak kadın" dedi. "Benim bir tane
evladım var, hem yaşı gençtir hem cahildir. Elin çulsuzuna benim verecek kızım
yok. Git Gönül 'e de söyle, eğer O'nun aklından böyle bir şey geçiyorsa O da
hemen unutsun. Bu iş hayatta olmaz. Bu konuyu da sakın bir daha açma " .
Şerife Hanım asil kadındı, konuyu uzatmadı
ama işin oluruna varması için de fırsat kollamaya başladı. Adil Bey'e kızı
istetmek fikri de O'nundu, zira Hacı İbrahim 'in de son derece saygı duyduğu
bir adamdı Adil Bey. Tarık, Gönül 'ün telkini ile Adil Bey'e konuyu açtı. Adil
Bey, " Evladım" dedi , tebessüm ederek. "Sen benim çok
güvendiğim aslan gibi bir çocuksun. Rahmetli baban da düzgün, güvenilir bir adamdı.
Ben dediğini yapacağım, kızı sana isteyeceğim. Ama unutma ki bunlar nasip
işleri. Gelin ata binmiş ya kısmet demiş." Tarık başını önüne eğdi, Adil
Bey'in gözlerindeki umutsuzluğu görmüştü. Bu umutsuzluk, babasızlıkla birleşen
davul ve denk olamama durumuydu. Tarık bunu anlayacak kadar akıllı bir gençti.
"Adil amca , biz birbirimizi..." Seviyoruz diyecek oldu, gözleri
doldu, diyemedi.
Tarık bugün kahvede Gönül'den ayrı kalmanın
nasıl bir şey olacağını düşündü. Aslında bir kez ayrı kalmışlardı. İhtilalin
ilk günlerinde, hiç bir şey söylemeden Cemo’nun kahvesinden alıp götürmüşlerdi
O'nu. İki ay on beş gün ne olduğunu anlamadan içeride yattı. Geceleri rüyasında
Gönül 'ü sayıkladı . Bir yanlışlık olmuş deyip tahliye ettikleri sabah,
cezaevinin kapısı özgürlüğe değil bir aşk bahçesine açılmıştı sanki.
Gardiyanları yanaklarından öperek uzaklaştı oradan. Tarık bir nefes daha çekti
sigarasından, uzaklara doğru üfledi. Hatırladı mahpus günlerini , ve asıl
mahpusluğun, Gönül'den geçirdiği her bir ayrı saniyenin, ciğerlerine vurulan
dikenli bir ters kelepçe olduğunu. O sırada kahvenin teybinden " Huzurum
Kalmadı " diyen Ferdi Tayfur'un sesi, havada hüzünlü akisler bırakıp O'nu
başka bir diyara sürükledi , ve masadaki herkesi kendi gerçekleri ile baş başa
bıraktı .
Tarık da kendi gerçeğini anlamış ve kâbul
etmeye başlamıştı. Gönül 'ün daha zengin ve kalabalık bir ailede mutlu olması,
her dileğinin gerçekleşmesi, yok nedir bilmemesi de güzel şeydi doğrusu...
Akşam ezanı okunmaya, kız isteme ekibi de yavaş yavaş kahvenin önünde toplanmaya
başladı. Önce lacivert takım elbisesinin altına giyindiği beyaz gömleği ve
bordo kravatı ile Adil Bey göründü. Adil Bey 'in karısı Ayla Hanım ve Tarık 'ın
annesi Asiye Hanım arkadan geliyorlardı. İsmet de masadan kalkıp toparlandı.
Pastaneden çikolatayı ve çiçeği alan Hüseyin de mahalle camisine yeni atanan
imam Zahid efendi ile gruba katılınca ekip tamamlandı. Adil Bey 'in
"buyrun" talimatıyla yürümeye başladılar. O sırada çatallı bir ses
" ben de geliyorum " diye seslendi. Geriye dönüp baktılar. Deli Ahmet
ayağa kalkmış kendilerine doğru yürüyordu. İsmet, " yahu Ahmet abi sen
otur çayını iç, biz geleceğiz şimdi" dedi.
" Tarık 'a kız
isteyemeye gitmiyor musunuz lan siz? " diye sordu Deli Ahmet. İsmet
kafasını salladı. Adil Bey araya girdi . " Tamam bırakın adamı gelmek istiyorsa
gelsin."
İşin
rengi şimdi iyice değişmişti. Adil Bey sayesinde bir parça ümit yüklenen akşam,
Deli Ahmet'in katılımıyla ciddiyetsiz bir şamataya dönüşüyordu. Tarık da
bırakın gelsin der gibi başını salladı. Evin önüne gelip zili çaldılar. Kapıyı
Şerife Hanım açtı. Önde Adil Bey arkalarında damat alayı içeriye girdiler. Hacı
İbrahim gelenlerin elini sıktı, yarım ağız "hoş geldiniz" dedi.
Ekibin sonunda Deli Ahmet 'i görünce birden bir kahkaha attı. " Ooo Deli
Ahmet de gelmiş öyle mi " dedi Şerife Hanım 'ın gözlerinin içine alay
edercesine bakarak. "Geçin bakalım Ahmet Bey, buyrun! " diyerek alay
etmeyi sürdürdü.
Hacı İbrahim 'in bu akşamki cevabı belliydi.
Aslında görücü de istememişti ama Şerife Hanım 'ın " Adil Bey araya
girmiş, adet yerini bulsun,gelip istesinler. Sen bir bahane ile yine hayır
dersin Hacı Efendi" demesi üzerine görücüleri kabul etmişti. Adil Bey gün
görmüş adamdı. Birer sigara yakıldı. Önce sağlık sıhhatten, sonra memleketin
durumundan dem vurdu, oradan konuyu belediye seçimlerine getirdi. Birer sigara
daha yakıldı karşılıklı. Kenarda sessizce oturan ve defterine bir şeyler
karalayan Deli Ahmet hem yazıyor hem de bu duman deryasına sürekli katkıda
bulunuyordu. Adil Bey konuyu belediye seçimlerine getirince heyecan iyice arttı.
Zira Adil Bey 'in fikirlerini merak ediyor, O'nun gibi okumuş ve saygın
birisiyle siyaset tartışmak, O'nu kendince hizaya getirmek için, içten içe
sabırsızlanıyordu. Bu heyecana mütemadiyen yakılan sigaralar eşlik etmeye devam
etti. Hacı İbrahim sigara paketini bir eliyle diğer elinin üzerine doğru tok
bir şekilde vurup içinde sigara aradı ama bulamadı. "Tüh be "dedi
sinirle. "Yedek sigara almadık iyi mi." Ülkede hâlâ sıkı yönetim
vardı ve bu saatte dükkan açmak şöyle dursun esasen dışarıya bile çıkmak
yasaktı. Adil Bey kendi sigara paketini yokladı, " vallahi benimki de
bitmiş " dedi. Gözler İsmet 'le Hüseyin ' in üzerinde gezindi ama ikisi de
sigara kullanmıyordu . İmam Zahid efendi ise dumandan kötü etkilenmiş beş
dakikada bir balkona çıkıp nefesleniyordu. Deli Ahmet kalemini arasına koyduğu
defterini sakince kapattı ve tütün tablasını açtı. Yapılmış sigaralardan birini
alıp Hacı İbrahim 'e uzattı. Adil Bey gümüş muhtar çakmağı ile hemen elini
siper edip sigarayı yaktı. Sigarayı görünce gözleri parlayan Hacı İbrahim
"Afferin len Ahmet" dedi. Bu kadar akıllı toplandık senin kadar
olamadık ." Ahmet hariç odadaki herkes güldü. Herkes susunca Ahmet güldü.
Ahmet gülünce herkes bir daha güldü. Sigaranın yarısı bittiğinde ," eeee
nerede kalmıştık " diye sordu Hacı İbrahim. "Belediye seçimlerinde kalmıştık
muhterem" dedi Adil Bey.
"Olayım mı belediye
reisi Adil Bey ne dersin " diye sordu büyük bir ciddiyetle Hacı İbrahim.
"Yani " dedi Adil Bey , "mahallemizden bir belediye reisi
çıkması bize güç verir, gurur verir efendim ." Gözleriyle de İsmet ve
Hüseyin 'in yüzüne baktı tedirgince. Hacı İbrahim bu sefer Deli Ahmet 'e döndü.
" Siz ne dersiniz Ahmet Beyciğim, sizin de fikir ve teâmülleriniz önemli. Deli Ahmet güldü, " olur hacı olur "
dedi ve dumanı bol sigarasını odanın ortasına üfledi. Herkes yeniden güldü.
Hacı İbrahim küçülen gözlerini uzaklara dikti, baktı. Uzun bir süre sessizlik
oldu. Sigaradan bir nefes daha alıp konuştu.
- " Seni reis
yardımcısı yapacağım Ahmet! Anam avradım olsun yapacağım!
"Yaparsın
Hacı" dedi Ahmet yine sakince gülerek. İsmet ve Hüseyin durumu anladılar, esrarın
etkisi kendini iyiden iyiye gösteriyor, gecenin nereye gideceğini kestirmeye
çalışıyorlardı. Hacı İbrahim kuruyan ağzını çayla ıslatarak yine sözü aldı.
" Eeee Adil Bey nerede kalmıştık? "
Dumanların arasında Adil Bey umutsuzca sözü aldı. " Muhterem İbrahim Bey,
sebebi ziyaretimiz " diyerek Allah 'ın emri ile kızı istedi. "
Gençler birbirini sevmiş, kararını vermiş, bize b*k yemek düşer afederdisiniz .
Ulan biz Şerife ile evlendiğimizde götümüzde don yoktu be ! Öyle değil mi ama
Ahmet Bey? " dedi Hacı İbrahim.
Ahmet onaylarmış gibi kafasını salladı. Hacı
İbrahim devam etti.
"Bak bu adamda bir
hikmet var, seni anlayamayanlar utansın Ahmet. Bırak reisi, sen vekil olacak
adamsın vekil! Sana deli diyen şerefsiz, namussuzdur, sen dervişsin derviş !
Sana bundan sonra Derviş Ahmet demeyenin alnını karışlarım! " diye bağırıp
ayağa kalktı, Ahmet'i yanaklarından öptü. "Çağırın damadımı gelsin elimi
öpsün" dedi. Tarık' ı çağırdılar kahveden , hiç bir şey anlamadı gelip
kayın pederinin elini öptü. Deli Ahmet, Zahid Efendiye kaş göz atıp " nikahı
kıyın " dedi. Adil Bey başını sallayarak onayladı. Gönül 'ü çağırdılar,
şaşkın ve utangaç bakışlarla Gönül odaya geldi. Hacı İbrahim 'in keyfi
yerindeydi. " Evlilikte keramet vardır evladım " dedi. Nikah da
kıyılınca Adil Bey müsaade istedi. Adil Bey'in müsaade isteme teşebbüslerini
karşılıksız bıraksa da, Deli Ahmet, " hadi kalkın gidelim " deyince
hayır diyemedi Hacı İbrahim. " Tabi Ahmet Beyciğim , siz nasıl uygun
görürseniz, yine beklerim." deyip herkesi kucaklayarak yolcu etti.
Sabah uyandığında iş işten geçmişti.Hacı
İbrahim kem küm etse de, " Sözünden cayarsan kızına dul derler Hacı
Efendi, akşam nikah kıyıldı nikah! " dedi Şerife Hanım. Tarık 'la Gönül ,
evlenip güzel bir yuva kurdular. Şerife Hanım ve Hacı İbrahim torunları küçük
İbrahim 'in üzerine titreyip ,bu güzel yavruyu el bebek gül bebek büyüttüler.
Deli Ahmet 'in adı da bundan sonra Derviş Ahmet olarak değişti. Derviş Ahmet
vefatına kadar Cemo’nun kahvesinde bacak bacak üstüne atıp defterine bir şeyler
karalamaya devam etti. Ölünce, ondan geriye bir tek siyah çantası kaldı.
Bendeniz Çırak Yaşar. Cemo’nun oğluyum. Ocağın
üstündeki raftan çantayı indirip içine baktım. Noktasına, virgülüne biraz
dokunarak, size Derviş Ahmet'in defterlerine yazdığı hikâyelerden birini
anlattım.
MUSTAFA KEMAL YAVUZ
03.07.2018
MUSTAFA KEMAL YAVUZ
03.07.2018
Yorumlar
Yorum Gönder