
Doksanların sonları,lise yıllarıma denk geldi. Lisede ve tüm eğitim öğretim hayatım boyunca en keyif aldığım şeylerden biri de , bir şekilde derslerden yırtmaktı. Bir yolunu bulup o gün okulu asmışsak bizden iyisi yoktu. Tabi devamsızlık yumurta göte dayanır gibi on dokuz buçuk gün olduğunda, eve uyarı kağıdı gider, kağıt babamın eline benden önce geçecek diye geceleri uykularım kaçardı.Devamsızlık yirmi gün olduğunda, hatırı sayılır bir enişteniz yoksa geçmiş olsun, adınızın önüne artık "çift dikiş" sıfatı gelmiş olurdu.
Futbola olan yatkınlığım sayesinde devamsızlığın yasal yolunu bulmuş, okul futbol takımında gelen galibiyetlere paralel olarak devamsızlık limitlerimizi artırmıştık. Okul takımında olmak hem havalı hem de keyifli işti. Bu nedenle talibi çok olur, onlarca genç, takıma seçilebilmek için Affan Kitapçıoglu Lisesi 'nin arkasındaki toprak sahada seçmelere katılır, kendini Aydın Hoca 'nın, Olcay Hoca 'nın gözüne sokmaya çalışırdı.
Ben ve takımın belli papaz oyuncuları bu süreçleri geçen yıllarda atlattığımız için yeni katılmaya çalışan arkadaşları dikkatli gözlerle izlerdik. Nadiren de olsa, seçmelere katılamayanlar mazeretini bildirir, direkt antrenmana çıkar kendini hocaya ispat ederdi. Yine herkesin derste bizimse arka sahada antremana başlayacağımız bir gün, sahanın kenarına baştan aşağı Trabzonspor eşofmanları giyinmiş bizim yaşlarda birisi yanaştı. Çenesi yukarıda, gayet özgüvenli ve arkaya taranmış özenli kızıl saçları hemen dikkat çekiyordu. Hoca da farketti bir süre sonra. Düdükle yanına çağırdı. Küçük bir depara kalkıp yerden bir parça toz kaldırarak hocanın yanına koştu genç . Hoca kimsin, nesin, necisin faslına girince bizimki başladı konuşmaya. "Hocam" dedi. " Benim adım Hayati, Trabzonspor PAF takımında oynuyorum. Geçen hafta Ankara deplasmanında olduğumuz için seçmelere gelemedim. Müsade ederseniz idmana katılacağım.
Hoca hemen toparlandı. Trabzonspor oyuncusunu kim bulmuş ki biz hayır diyeceğiz, her okul için büyük nimet ! Çünkü Trabzonspor 'un oyuncuları genelde Trabzon lisesinde okurlar ve her yıl bir dünya şampiyonluğu, kainat krallığı, marsta top sektirme birinciliği gibi en olmadık rekorların sahibidirler.
Yalnız, ben bu çocuğu daha önce hiç görmedim. Çocuklarla fısıldaşıyoruz, tanıyan yok. Hayati'ye bizim okulu tercih ettiğinden dolayı içten içe bir sempati duymaya , acaba kimi yerinden edecek diye de hafif bir kıskançlık beslemeye başladık. Hoca " tamam, ısın! Çift kale yapacağız " dedi ve "hangi mevkide oynuyorsun " diye sordu. Hayati
"Sol açık hocam" diyince, benim yüzüme ince bir ateş düştü.
Sahanın etrafında bir kaç tur atıp açma germe faslına geçtik. Ben bir yandan sürpriz rakibimi süzüyorum. Çıkarıp, sahanın kenarındaki sıranın üzerine koyduğu alt ve üst eşofmanın altından yine bordo mavi Trabzonspor armalı şortu ve forması ile bacaklarını esnetiyor, bordo mavi tozluklar ile dosta güven düşmana korku salıyordu. Kızıl saçlı uzun boylu arkadaşıma forvet olmak daha bir yakışırdı. O'na ne güzel ortalar açardım. Ne işi vardı sol açıkta? Uzatmayayım, çift kale maç için herkes yerini aldı. Diğer takımın sol açığına Hayati yerleşti. Top Hayati 'nin ayağının altından geçti, Hayati kafa topuna çıktı, boşluğa kafa attı. Hayati 'nin ayakları birbirine dolandı yere düştü . Yok efendim üç korner bir penaltı diye itiraz etmeler, duvara çarptırıp çalım atmalar ! Hayati tam patates çıktı. Hoca on dakika sonra O 'nu yanına çağırdı, teşekkür edip yolladı. Biz kendi aramızda olayın şaşkınlığını üzerimizden atmaya çalışıp gülüyoruz.
O yıl liseden mezun oldum. Boztepespor'da futbol oynamaya devam ediyorum.
Aradan beş altı ay geçti geçmedi. Avni Aker'in yanındaki Yavuz Selim Stadında maçımız var. Oynadığımız takımın adı aklımda yok ama bir köy takımı olduğunu hatırlıyorum. Seramoniye çıktık, yedek klubelerinin önünden tribünlere selam verirken, rakip takımın yedek klubesinde bizim Hayati 'yi gördüm. O mu değil mi derken, maçın sonlarına doğru oyuna girdi. Maçtan sonra konuştuk, nasılsın iyi misin deyip ayak üstü sohbet ettik.
Aradan bir kaç hafta daha geçti. Hayati 'yi Uzun Soka'ta yine baştan aşağı Trabzonspor eşofmanlarını giyinmiş, kocaman da bir Trabzonspor idman çantası ile yürürken gördüm. Göz göze geldik. Nasılsın kardeş dedim. " İyi " dedi. "İdmana gidiyorum. "
Sen hangi takımdaydın kardeşim diye sordum. " Trabzonspor PAF' tayım " dedi sakince gülümseyerek. Hayırlısı, hadi kolay gelsin dedim. Üzülmedim haline Hayati 'nin.
Fiziken yaşayamıyor olsa da, bir insanın hayallerini ruhen yaşamak hakkı kimsenin elinden alınmamalı ve bu durum yadırganmamalı diye düşündüm.
Mitomaninin bir yalan söyleme hastalığı olduğunu, toplumda itibar görmek isteyen bu kişilerin bir süre sonra kendi yalanına kendilerinin de inandığını ve onlara tıp dilinde " MİTOMAN " dendiğini ise üniversite yıllarında öğrenecektim.
MUSTAFA KEMAL YAVUZ
04.06.2018
Yorumlar
Yorum Gönder