Ana içeriğe atla

DONDURMA KOLA VE YİRMİ LİRA

Geçen gün yolda yürürken, bir kamyonet yanıma doğru yanaşıp kornaya bastı. Şoför mahalinde oturan, sakallı orta yaşlı adam bana gülümsedi ve durmadan devam etti. Bu samimi ve çocuksu tebessümle kısılan neşeli gözleri hemen sonra tanıdım. Bu Ali İhsan abiydi. Biraz yaşlanmıştı ama yüzündeki o güven veren neşeli ifadesi hiç değişmemişti. Görmeyeli belki yirmi yıl olmuştu. Mahalleden eski komşularımızdı. Kardeşi Halil abiyle birlikte mahalle kahvesinin karşısındaki bakkalı işletirlerdi. Halil abi de , abisi Ali İhsan abi gibi neşeli ve düzgün bir adamdı. Ali İhsan abi, bir süre sonra iki mahalle aşağıda bir market açarak orayı işletmeye başladı. Ama benim bu yazıyı yazmama sebep olan ikisi de değil... Nam- ı diğer "Ofli" olan babalarıydı. Baba Oflunun gerçek adını da bilen yoktu. En azından bizim arkadaş grubu içerisinde bilene ben rastlamadım. Her Oflu gibi bizimki de zor ve uyanık, oğullarının tersine aksi bir adamdı. Gözüme huzursuz ve huysuz bir görüntü verir, yaşlıları sevmeme rağmen bana pek sempatik gelmezdi . Belki de Oflu'yla yaşadığımız ilk kötü tecrübe buna sebep olmuştu. O gün bakkala yoğurt almaya gittim. Şimdi kaldı mı bilmiyorum ama o zaman yoğurtlar açık olarak satılır, kepçeyle şeker poşetine koyulup verilirdi. O gün de bakkalda Ofli var. Yoğurdu şeker poşetine koydu bana verdi. Parasını verdim, yoğurdu aldım, alır almaz torba yan yattı, yoğurdun torbası elimde kaldı, kendi yerde... Bizimki poşetin ağzını bağlayamamış. Ama "hata sende" diyor. Dedim ki ya ofli olur mu hata ben de , sen bunu bağlayamamışsın . Ben anlamam diyor. Sen anlamazsan ben de anlamam dedim. Ver benim paramı... O zamanlar yaşımız çok küçük olsa da, en küçük olduğumuz için bakkala çakkala çok fazla koşturulduğumuzdan , yılların verdiği alış veriş tecrübesi ile büyüyorduk. Lafın kısası,araya Oflu'nun karısı girdi ve "ne senden ne senden, yarı yarıya bu zarar karşılansın" dedi. Oflu'nun küçük yuvarlak gözleri, yüzümde bu yeni teklifi kabul eden bir emare aradı ama bulamadı. Gel zaman git zaman. Biz mahallede, Ayşe teyzenin arada top oynuyoruz. Dünyanın en güzel komşuları o sokakta otururdu. Kimisi kızardı, kimisi severdi. Kimisi de söverdi ama inanılmaz bir samimiyet ve muhabbet vardı. Beşe beş çift kale maçı kurmuş, Sabit abilerinin evinin oradaki direğin dibine de İsmet amcayı kollasın diye bir gözcü koymuştuk. Ayten teyzenin, dayımların evine inen gizemli merdivenlerinden, kocası İbrahim amca vasıtası ile gelebilecek tehlikelere karşı da göz ucumuzla katı savunma yapıyorduk. O arada mahalleye bir kamyon gelip Sabit abilerin evinin karşısındaki boşlukta durdu. Oflu, bu boşluğun karşısında kalan merdivenlerin hemen solundaki arada, Saadet teyzenin çilek ve hanımeli kokan balkonunun önündeki binada otururdu. Biz maçı bitirmiş, muhabbete dalmışken, Oflu yanımıza yanaştı. Uşaklar dedi kalasları boşaltan kamyonu gösterip, bir el atın da şu kalasları yukarıya çekelim. Biz anında hesabı kitabı yaptık. İş büyük ve uzundu. Nereden baksan bize bir onluk atar . Birer kola, dondurma, yeni bir top alırız. Kararı verip işe koyulduk. Kimimiz merdivenden taşıyor kimimiz halatla yukarıya çekiyor. Çek çek bitmek bilmiyor. Akşam olmak üzere, saatlerdir çalışıyoruz, parmaklarımızın derisi soyuldu. Biz alışkınız tabaklı uçurtmaların etimize gömülen o renkli iplerinden ama o ayrı bu ayrı... Oflu bize aradan gaz da vermeyi ihmal etmiyor. " Maşallah, aslan bunlar aslan! La bunlara ne yapar bi kamyon kalas." Bizim aklımız işin sonunda alacağımız parada tabi, dişimizi sıkıyoruz. Son kalası da Oflunun terasına çektik ve evin önüne yığıldık. Beklemeye geçtik. Aradan on dakika geçti geçmedi, Oflu elinde bir tepsi soğuk karpuz dilimiyle geldi. Karpuzları yedik ama karpuzlar içimizdeki adalet ateşini söndürmedi. Oflu tekrar yukarı çıktı, biz yine bekleyeme geçtik. Acaba bu kadar harap olduğumuz için rakam konusunda ihtilafa mı düştü. On değil de yirmilik gelir mi? Belki Çardak 'a inip hep beraber kıymalı yerdik. Biz hayal kurarken dakilar saatleri kovaladı. Ama Oflu piyasada yok. İçimizden biri yukarıya doğru " ofliiii " diye bağırdı. Oflu biraz sonra cama çıktı. Kafamızı yukarıya kaldırıp, alnımızda boncuk boncuk terlerle O'na baktık. Hepimiz çocuğuz. Hâlâ umutluyuz. Ama Oflu bize " daha ne bekliyorsunuz " diyince artık umudun yerini kızgınlık ve sinir aldı. Birisi "haydi çıkıp kalasları aşağı atalım" dedi. Güzel fikirdi ama bunu yapamayacak kadar yorgunduk. Gelin dedim. Aşağıya bakkala Halil abinin yanına indik. Halil abi dedim, bizi baban gönderdi, kalasları yukarı terasa çektik. Para verecekti ama bende bozuk yok gidin Halil 'den on lira alın dedi. Halil abiden onluğu aldık. Şakayla karışık dolaptan herkese birer panda dondurma alıp, aşağı mahalleye yollandık... Ali İhsan abi selamünaleyküm. Bizi baban gönderdi. Bir onluk ve şakayla karışık herkese birer kola da O'ndan... Biraz daha zorlasak Çardak 'ta pide de yerdik. Ama hakkımız olanı aldığımıza inanıp tadında bıraktık. Mahalle bütün çocuklarını, ailesinin gelirine ve kim olduğuna bakmadan, hayatın adil olmayan koşullarına karşı ücretsiz eğiten, birinci sınıf bir okuldu. Beni yirmi yıldan fazla bir süre geriye götüren Ali İhsan abimin güzel bakışları, o güzel insanlar ve bir daha geriye gelmeyecek güzel zamanlardı.


MUSTAFA KEMAL YAVUZ
23.01.2018

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SOSYETE BÖLÜĞÜ / SİRİM PİT

Okuldu, sınavdı, işti derken yaş hafiften kemâle dayandı, yirmi yedi oldu.İki  bin dokuz yılının Ağustos ayında vatanî görevimi yapmak üzere Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından orduya alındım. Alındım derken işte, elimde Dyo boya reklamlı, orta boy bir valiz ile nizamiyeden giriş yaptım. Askerliğini yapan abiler ve arkadaşlardan aldığım tüyo üzerine, mantığımı  Gaziantep 5. Zırhlı Tugay 'ının büyük sürgülü  kapısının ardında bırakıp beş ay beş günlük kısa ama hızlı askerlik macerama, ürkek bir adım attım.  Herkes yeşiller içinde. Karıncalar gibi bir yerlere koşturuyor. Çok kalabalık, ama bu kalabalığa imkan vermeyen gizli bir düzen var. Acemi askerim,  bir an önce bölüğümü bulmaya çalışıyorum. Elimdeki kağıtta  TOW Bölüğü yazıyor. Önüme gelene bölüğümün yerini soruyorum. Bu kadar acele etmeme gerek olmadığını, bölükte bensiz de bir şekilde işlerin yürüyebileceğini henüz idrak edemiyorum. Kağıdımı okuyan bazı erler ve komutanlar "Allah Allah" bi...

SOKRATES'İN EKSİK HEYKELİ

SOKRATES'İN EKSİK HEYKELİ Bundan yaklaşık iki bin beş yüz yıl önceydi. Basık burunlu, önü kelleşen saçlarını arkadan sırtına doğru uzatan, göbekli çirkin bir ihtiyar, “ahlak felsefesinin “ temellerini atıyor , ancak gençleri tuhaf bilgiler ile zehirlediği ve Atina’ya yeni tanrılar getirdiği gerekçesi ile idama mahkum ediliyordu. Sokrates, kendisinden iki bin beş yüz  yıl sonra;  hemen yanı başında yeni tanrılarla tanışmış bir ülkede, idama mahkum olan bir gencin , yaşı henüz ölüme tutmadığından, proteinsiz büyütülüp asıldığından haberi olamadan, zehri bir nefeste dikleyerek bu diyardan göçüp gitti. Ucuz bir baldıran zehirini bir dikişte içemeyecek kadar talihsiz bu gençlerin, boyunları kıtır kıtır kırılırken, Soktates’in heykeli, pişman olmuş şehir ahalisi tarafından , Atina tapınağına bir anıt olarak koyuluyordu. Derler ki ; zamanın ve tüm zamanların en iyi filozofu olan Sokrates’e, dünyanın envai çeşit yerlerinden insanlar gelip, ders almak istemiş ancak Sokrates bu...

DÜNE BENZİYOR YARINLAR

Yordu beni insan olmak Kazanmak Kaybetmek Alışmak... Yordu beni ayık kafalar Defterler Hesaplar Provalar... Donuk günaydınlar Gri sabahlara Her gün daha çok düne benziyor, Yarınlar... Mustafa Kemal Yavuz 2019