Kötü bir kabusun üzerine , yüzümde zincir gibi terlerle uyanabilmeyi ne çok isterdim. Bizden öncekilerin tarih boyunca anlamladırmaya çalıştığı ama başaramadığı bu saçma hayatın , aslında sıradan gerçeklerin mantıklı bir kombinasyonu ve nasıl olsa benim gibi herkesin de bir ölümlü olduğunu kendime tekrar hatırlatır, geceleyin tost ekmeğinin arasına çift kaşar koyardım sakince... Göbeğimi de yanıma alır, gece programlarına takılırdım. Gözüm yine dalar, yarın ki güzel sabahıma keyifli bir ağız şapırdatırdım. Ancak bu yoğun karabasanlar artık canımı yakmaya başladığından beri, uykularım da yörüngesinden çıktı. Uzayda amaçsız süzülen, çizgili pijama giyinmiş bir uyur gezerim! Cebimdeki paket bir düşerse yanlışlıkla, tüm galaksi sigaraya başlarmış gibi geliyor. Uzay ne kadar kalabalık ve yalnız; aynı İstanbul gibi... Canım yandıkça, göçmen bir kuşun kanatlarına yapışıyor çığlığım, sıcak yerlere göçüyor kötü kehanetim, mutsuz yuvalar, son darbeyi benden yiyip bahtsızlıg...
Sonra bir şey oldu ve ben yazmaya başladım...